-
تا بدانی اصل اصل رزق اوست ** تا همو را جوید آنک رزقجوست 1495
- Bu suretle anlar bilirsin ki rızkın aslının aslı, odur. Rızık arayan da onu arar.
-
رزق از وی جو مجو از زید و عمرو ** مستی از وی جو مجو از بنگ و خمر
- Rızkı ondan ara, Zeyd’den, Amr’dan değil. Sarhoşluğu ondan iste esrardan, şaraptan değil.
-
توانگری زو خو نه از گنج و مال ** نصرت از وی خواه نه از عم و خال
- Zenginliği defineden, hazineden, maldan mülkten değil, ondan dile. Yardımı amcadan, dayıdan değil ondan iste.
-
عاقبت زینها بخواهی ماندن ** هین کرا خواهی در آن دم خواندن
- Çünkü sonunda bütün bunları bırakıp gideceksin. Kendine gel de o zaman kimi çağırıyor, kimden imdat istiyordun, bir düşün!
-
این دم او را خوان و باقی را بمان ** تا تو باشی وارث ملک جهان
- Şimdi de onu çağır, ondan başkalarını bırak. bırak da cihan mülküne varis ol.
-
چون یفر المرء آید من اخیه ** یهرب المولود یوما من ابیه 1500
- Bir zaman gelecek ki “adam, kardeşinden kaçacak”, oğul babasından ürkecek.
-
زان شود هر دوست آن ساعت عدو ** که بت تو بود و از ره مانع او
- O anda her dost, düşman kesilecek. Çünkü onlar, senin putundu, yoluna mani oluyordu.
-
روی از نقاش رو میتافتی ** چون ز نقشی انس دل مییافتی
- Yüzünü nakkaştan çevirmiştin ve nakşa tutmuştun. Çünkü gönlün, o suretle hoşlanıyor, o nakışla avunuyordu.
-
این دم ار یارانت با تو ضد شوند ** وز تو برگردند و در خصمی روند
- Şimdi de dostların seninle zıt olurlar, senden yüz çevirip sana düşmanlığa kalkışırlarsa,
-
هین بگو نک روز من پیروز شد ** آنچ فردا خواست شد امروز شد
- Hemencecik de ki: İşte, günün aydın oldu. Yarın olacak şey bu günden oluverdi.
-
ضد من گشتند اهل این سرا ** تا قیامت عین شد پیشین مرا 1505
- Buradakiler hep bana zıt oldular. Kıyamette böyle olacaktı ya, bu hal, bana daha önce gelip çattı.
-
پیش از آنک روزگار خود برم ** عمر با ایشان به پایان آورم
- Günümü onlarla geçirmeden, ömrümü onlarla bitirmeden ne olduklarını anladım.
-
کالهی معیوب بخریده بدم ** شکر کز عیبش بگه واقف شدم
- Eğer bu hal olmasaydı ayıplı bir kumaş satın almış olacaktın. Şükürler olsun ki o kumasın ayıplı olduğunu daha önceden öğrendin.
-
پیش از آن کز دست سرمایه شدی ** عاقبت معیوب بیرون آمدی
- Elimdeki sermaye, elimden çıkmadan işi anladım, yoksa yine sonunda o kumasın ayıbı meydana çıkacaktı.
-
مال رفته عمر رفته ای نسیب ** ماه و جان داده پی کالهی معیب
- Mal da gidecekti ömür de. Bir yırtık kumaş için malımı da verecektin canımı da.
-
رخت دادم زر قلبی بستدم ** شاد شادان سوی خانه میشدم 1510
- Malımı mülkümü verip kalp para alacaktım, sonra da sevine, sevine evimin yolunu tutacaktım.
-
شکر کین زر قلب پیدا شد کنون ** پیش از آنک عمر بگذشتی فزون
- Şükürler olsun ki altının kalp olduğunu, ömrümü o yüzden harcamadan meydana çıktı.
-
قلب ماندی تا ابد در گردنم ** حیف بودی عمر ضایع کردنم
- Yoksa kalp, ta sona kadar boynumda kalacaktı. Bos yere de ömrümü zayi edecektim.
-
چون بگهتر قلبی او رو نمود ** پای خود زو وا کشم من زود زود
- Mademki paranın kalp olduğu şimdiden anlaşıldı, ben de ondan ayağımı hemen çekeyim.
-
یار تو چون دشمنی پیدا کند ** گر حقد و رشک او بیرون زند
- Dostun, sana düşmanlık eder, hasedini, kinini dışarıya vursa,
-
تو از آن اعراض او افغان مکن ** خویشتن را ابله و نادان مکن 1515
- Senden yüz çevirdiği için feryat etme. Kendini ahmak ve bilgisiz bir hale düşürme.
-
بلک شکر حق کن و نان بخش کن ** که نگشتی در جوال او کهن
- Tanrıya şükret yoksullara ekmek ver ki onun çuvalında eskimedin, yıpranmadın.
-
از جوالش زود بیرون آمدی ** تا بجویی یار صدق سرمدی
- Ebedi ve doğru bir dost aramak üzere çuvalından tez çıktın.
-
نازنین یاری که بعد از مرگ تو ** رشتهی یاری او گردد سه تو
- Ne nazlı, ne vefalı sevgidir o ki ölümünden sonra bile dostluğu bir katken üç kat olur, bağlılığındaki kuvvet üç kat artar.
-
آن مگر سلطان بود شاه رفیع ** یا بود مقبول سلطان و شفیع
- O dost, ya padişahtır, yüce bir sultandır, yahut da padişahın makbulü olan yanında şefaati kabul edilen bir kuldur.