-
هر زمانی روی وا پس میکند ** رو به درگاه مقدس میکند 1820
- Her an yüzünü geriye çevirir, Tanrı’nın mukaddes tapısına yönelir.
-
پس ز حق امر آید از اقلیم نور ** که بگوییدش کای بطال عور
- Derken Tanrı’dan “Ey nur ülkesinin melekleri, ona ey iyi huylardan çırılçıplak tembel” deyin.
-
انتظار چیستی ای کان شر ** رو چه وا پس میکنی ای خیرهسر
- Ey şer madeni, ne bekliyorsun? A şaşkın neden yüzünü geriye çeviriyorsun?
-
نامهات آنست کت آمد به دست ** ای خدا آزار و ای شیطانپرست
- İşte defterin, eline gelen defter a Tanrı inciten a Şeytana tapan!
-
چون بدیدی نامهی کردار خویش ** چه نگری پس بین جزای کار خویش
- Yaptığın şeylerin yazılı olduğu defteri gördün ya. Ne bakıyorsun Artık, yaptığının cezasını gör.
-
بیهده چه مول مولی میزنی ** در چنین چه کو امید روشنی 1825
- Beyhude yere emekleyip duruyorsun? Böyle bir kuyuda aydınlık ümidi nerede?
-
نه ترا از روی ظاهر طاعتی ** نه ترا در سر و باطن نیتی
- Ne görünüşte bir ibadetin var, ne içinde gizli bir iyilik niyeti.
-
نه ترا شبها مناجات و قیام ** نه ترا در روز پرهیز و صیام
- Ne geceleri münacatta bulundun, namaz kıldın; ne gündüzleri haramdan çekindin oruç tuttun!
-
نه ترا حفظ زبان ز آزار کس ** نه نظر کردن به عبرت پیش و پس
- Ne kimseyi incitmemek için dilini tuttun, ne ibretle önüne ardına baktın.
-
پیش چه بود یاد مرگ و نزع خویش ** پس چه باشد مردن یاران ز پیش
- Önünde ölüm anlayışı ile can çekişmeden, ardında dostlarının ölümünden başka ne var ki?
-
نه ترا بر ظلم توبهی پر خروش ** ای دغا گندمنمای جوفروش 1830
- Ne zulmünle yana yakıla coşarak bir tövbe ettin, ne ağlayıp sızlandın ey buğday gösterip arpa satan adı adam!
-
چون ترازوی تو کژ بود و دغا ** راست چون جویی ترازوی جزا
- Terazin eğriydi azgındı. Artık mükafat terazisinin doğru olmasını neye beklersin?
-
چونک پای چپ بدی در غدر و کاست ** نامه چون آید ترا در دست راست
- Hıyanette eksik tartmada adeta sol ayak kesilmiştin, nasıl olur da terazin sağ yanından gelir?
-
چون جزا سایهست ای قد تو خم ** سایهی تو کژ فتد در پیش هم
- A boyu bükülmüş, mükafat ve mücazat, gölge gibidir, elbet gölgen de önüne iki büküm düşecek.
-
زین قبل آید خطابات درشت ** که شود که را از آن هم کوز پشت
- Tanrıdan bu çeşit sert hitaplar gelir. Öyle ki bu sözleri dağ duysa kamburlaşır.
-
بنده گوید آنچ فرمودی بیان ** صد چنانم صد چنانم صد چنان 1835
- Kul der ki: Yarabbi, buyurduklarının yüz misli kötüyüm, yüz misli kötüyüm, yüz misli kötü.
-
خود تو پوشیدی بترها را به حلم ** ورنه میدانی فضیحتها به علم
- Sen kötülüklerimi ilminle örttün, yoksa yaptığım fenalıkları bilirsin.
-
لیک بیرون از جهاد و فعل خویش ** از ورای خیر و شر و کفر و کیش
- Fakat kendi savaşımı, hayır ve şerden öte olan işlerimi, küfrümü, yolumu yordamı mı,
-
وز نیاز عاجزانهی خویشتن ** وز خیال و وهم من یا صد چو من
- Aczimle sana yalvarışımı, benim, yahut benim gibi yüzlerce kulun hayalini bir yana bırakalım.
-
بودم اومیدی به محض لطف تو ** از ورای راست باشی یا عتو
- Ancak senin lütfuna ümit bağladım. Benim doğru oluşum, yahut inatçılığım söyle dursun.
-
بخشش محضی ز لطف بیعوض ** بودم اومید ای کریم بیعوض 1840
- Ey garezsiz kerem sahibi, karşılıksız olan lütfuna, ihsanına ümit bağlamışım.
-
رو سپس کردم بدان محض کرم ** سوی فعل خویشتن میننگرم
- Onun için kendi isime bakmıyorum, geri dönüp senin kayıtsız şartsız keremine bakıyorum.
-
سوی آن اومید کردم روی خویش ** که وجودم دادهای از پیش بیش
- O ümitle yüzümü geri çevirdim. Ben yokken varlığımı sen verdin.
-
خلعت هستی بدادی رایگان ** من همیشه معتمد بودم بر آن
- Bedavaca bana varlık elbisesi bağışladın. Ben daima buna güveniyordum.
-
چون شمارد جرم خود را و خطا ** محض بخشایش در آید در عطا
- Kul kendi suçunu ihsanını sayınca Tanrı ihsanı ile Tanrı bağışlaması gelip yetişir.