-
بس فسانهی عشق تو خواندم به جان ** تو مرا که افسانه گشتستم بخوان
- Ben aşkla senin hikayeni çok söyledim. Artık ben hikayeye döndüm, sen benim hikayemi oku.
-
خود تو میخوانی نه من ای مقتدی ** من که طورم تو موسی وین صدا
- Ey uyduğum zat, zaten okursun, ben okuyamam. Ben Tur dağına benzerim, sen Musa’sın bu da ses.
-
کوه بیچاره چه داند گفت چیست ** زانک موسی میبداند که تهیست
- Biçare dağ söz nedir, ne bilsin? Dağ, bomboştur, sözü Musa bilir.
-
کوه میداند به قدر خویشتن ** اندکی دارد ز لطف روح تن 1900
- Dağ, bilse bilse kadrince bilir. Beden ruh letafetinden çok az bir şeye maliktir.
-
تن چو اصطرلاب باشد ز احتساب ** آیتی از روح همچون آفتاب
- Ten, hesaplarsan usturlaba benzer, güneşe benzeyen ruhun bir delilidir.
-
آن منجم چون نباشد چشمتیز ** شرط باشد مرد اصطرلابریز
- Gözü iyi görmeyen müneccimin usturlaba müracaatı zaruridir.
-
تا صطرلابی کند از بهر او ** تا برد از حالت خورشید بو
- Güneşi usturlapla hesaplaması lazımdır ki güneşin nerede bulunduğundan bir koku alsın.
-
جان کز اصطرلاب جوید او صواب ** چه قدر داند ز چرخ و آفتاب
- Doğruyu usturlapla arayan can, gökyüzünü ve güneşi ne kadar bilebilir?
-
تو که ز اصطرب دیده بنگری ** درجهان دیدن یقین بس قاصری 1905
- Sen göz usturlabı ile bakıp gördükçe alemi pek dar görürüsün.
-
تو جهان را قدر دیده دیدهای ** کو جهان سبلت چرا مالیدهای
- Sen alemi gözünün alabildiği kadar görebilirsin. Halbuki alem nerede, sen neredesin? Neye bıyığını buruyorsun ya?
-
عارفان را سرمهای هست آن بجوی ** تا که دریا گردد این چشم چو جوی
- Ariflerin bir sürmesi vardır, onu ara da dereye benzeyen su gözün deniz kesilsin.
-
ذرهای از عقل و هوش ار با منست ** این چه سودا و پریشان گفتنست
- Zerrece aklım fikrim varsa bu ne sevdadır, bu ne dağınık söz?
-
چونک مغز من ز عقل و هش تهیست ** پس گناه من درین تخلیط چیست
- Aklım, fikrim başımda yoksa benim bunda ne günahım var?
-
نه گناه اوراست که عقلم ببرد ** عقل جملهی عاقلان پیشش بمرد 1910
- Benim günahım yok ama aklimi alan sevgilinin de günahı yok. Bütün akılların aklı onun huzurunda ölüp gitmede.
-
یا مجیر العقل فتان الحجی ** ما سواک للعقول مرتجی
- Ey akıllara fitne salan, onları hayran eden, akılların senden başka sığınacağı yer yok.
-
ما اشتهیت العقل مذ جننتنی ** ما حسدت الحسن مذ زینتنی
- Beni çıldırttığın demden beri aklı hiç arzulamadım. Beni süsleyip bezediğin zamandan beri güzelliğe hiç haset etmedim.
-
هل جنونی فی هواک مستطاب ** قل بلی والله یجزیک الثواب
- Senin sevdana düşüp çıldırmam hoş ve iyi değil mi? Tanrı sana hayırlar versin, evet iyi de!
-
گر بتازی گوید او ور پارسی ** گوش و هوشی کو که در فهمش رسی
- O ister Arapça söylesin ister Farsça. Nerede bir kulak nerede bir akıl ki o sözleri anlasın.
-
بادهی او درخور هر هوش نیست ** حلقهی او سخرهی هر گوش نیست 1915
- Onun şarabı, her aklın harcı değil. Onun küpesi her kulağın oyuncağı değil.
-
باز دیگر آمدم دیوانهوار ** رو رو ای جان زود زنجیری بیار
- Bir kere daha delicesine geldim işte. Yürü, yürü ey can, çabuk bir zincir getir.
-
غیر آن زنجیر زلف دلبرم ** گر دو صد زنجیر آری بردرم
- Fakat sevgilimin zülfünden başka iki yüz tane zincir olsa kırarım ha.
-
حکمت نظر کردن در چارق و پوستین کی فلینظر الانسان مم خلق
- "İnsana bak, neden yaratıldı", hükmünce çarık ve kürke bakmanın sebebi
-
بازگردان قصهی عشق ایاز ** که آن یکی گنجیست مالامال راز
- Yine Eyaz’ın aşk hikayesine dön. Çünkü o hikaye sırlarla dopdolu bir hazinedir.
-
میرود هر روز در حجرهی برین ** تا ببیند چارقی با پوستین
- Her gün o güzelim odaya çarığını postunu görmeye giderdi.
-
زانک هستی سخت مستی آورد ** عقل از سر شرم از دل میبرد 1920
- Çünkü varlık, insanı adamakıllı sarhoş eder, aklını başından alır, utancını gönlünden.
-
صد هزاران قرن پیشین را همین ** مستی هستی بزد ره زین کمین
- Önce gelenlerden nice yüz binlerce taifeyi varlık sarhoşluğu, bu geçitte yere yıktı.