گفت شه نه این نواز و این گداز ** من نخواهم کرد هست آن ایاز
Padişah dedi ki: Bu yanıp yakılmayı, bu yalvarıp yakarmayı ben istemem. Bu Eyaz’ın hakki.
حواله کردن پادشاه قبول و توبهی نمامان و حجره گشایان و سزا دادن ایشان با ایاز کی یعنی این جنایت بر عرض او رفته است
Padişahın, o kovucuların, o adayı açanların tövbelerini kabul etmeyi Eyaz'a havale etmesi ve cezalarının tertibini onun reyine bırakması ve bu suretle bu kötülük bana değil, onadır demesi.
این جنایت بر تن و عرض ویست ** زخم بر رگهای آن نیکوپیست
Bu kötülük bana değil onadır. Bu yara, o izi güzel kölenin damarlarına vurulmuştur.
گرچه نفس واحدیم از روی جان ** ظاهرا دورم ازین سود و زیان 2095
Can bakımından biriz ama görünüşte bu kârdan, bu zarardan uzağım ben.
تهمتی بر بنده شه را عار نیست ** جز مزید حلم و استظهار نیست
Kulun bir töhmet altına alınması, padişaha ayıp değildir. Bu, padişahın ancak bilimini keremini gösterir.
متهم را شاه چون قارون کند ** بیگنه را تو نظر کن چون کند
Padişah töhmet altına alınanı ihsanları ile Karun gibi zengin ederse suçsuza bakınca neler yapmaz?
شاه را غافل مدان از کار کس ** مانع اظهار آن حلمست و بس
Padişahı gafil sanma. O, herkesin yaptığını bilir. Yalnız bildiğini dışarıya vurmasına Hilmi rıza vermez.
من هنا یشفع به پیش علم او ** لا ابالیوار الا حلم او
Onun bilgisine karşı “Burada kim şefaatçi olabilir?” Onun ilminden başka pervasızca kim şefaat edebilir?
آن گنه اول ز حلمش میجهد ** ورنه هیبت آن مجالش کی دهد 2100
Zaten o suç, önce onun Hilmi yüzünden meydana gelir. Yoksa onun korkusu, kimde suç islemeye mecal bırakır ki?
خونبهای جرم نفس قاتله ** هست بر حلمش دیت بر عاقله
Adam öldürenin kan diyeti Padişahın hilmine havale edilmiştir.
مست و بیخود نفس ما زان حلم بود ** دیو در مستی کلاه از وی ربود
Nefsimiz sarhoştu kendinde değildi. O hilimden haberi yoktu. Şeytan, sarhoşluğundan istifade etti de külahını kaptı.
Halimliğinin sakisi şarap dökmeseydi Şeytan, nereden Adem’le kavgaya girerdi?
گاه علم آدم ملایک را کی بود ** اوستاد علم و نقاد نقود
Meleklere bilgi belletildiği zaman Adem onların hocasıydı; paralarının ayarına bakan oydu.
چونک در جنت شراب حلم خورد ** شد ز یک بازی شیطان روی زرد 2105
Fakat cennette hilim şarabını içtiği için Şeytanın bir oyunu ile yüzü sarardı.
آن بلادرهای تعلیم ودود ** زیرک و دانا و چستش کرده بود
O bela, Tanrı belletmesinin incileriydi. Onu çabuk çevik bilgi sahibi yapmıştı.
باز آن افیون حلم سخت او ** دزد را آورد سوی رخت او
Yine Tanrının kuvvetli hilim afyonu, hırsız Şeytanı, onun eşyasına doğru sürmüş, getirmişti.
عقل آید سوی حلمش مستجیر ** ساقیم تو بودهای دستم بگیر
Akıl, sakim sensin, elimden tut diye onun hilmine gelir sığınır.
فرمودن شاه ایاز را کی اختیار کن از عفو و مکافات کی از عدل و لطف هر چه کنی اینجا صوابست و در هر یکی مصلحتهاست کی در عدل هزار لطف هست درج و لکم فی القصاص حیوة آنکس کی کراهت میدارد قصاص را درین یک حیات قاتل نظر میکند و در صد هزار حیات کی معصوم و محقون خواهند شدن در حصن بیم سیاست نمینگرد
Padişahın, Eyaz’a ister affet, ister mücazatta bulun.. Adalet ve lütuf bakımından hangisini yapsan doğrudur ve her birinde maslahatlar vardır. Adalette binlerce lütuf gizli olduğu gibi “Kısasta da sizin için hayat vardır. ” Bir kaatilin hayatı hususunda kısası hoş görmiyen, yalnız onun hayatına bakar, siyaset korkusuyla öyle bir iş yapmaktan çekinecek olan yüz binlerce masumun hayatına bakmaz.
کن میان مجرمان حکم ای ایاز ** ای ایاز پاک با صد احتراز
Ey Eyaz suçlulara hükmet. Ey tertemiz olan ve kötülüklerden yüzlerce defa sakınıp çekinen Eyaz!
گر دو صد بارت بجوشم در عمل ** در کف جوشت نیابم یک دغل 2110
Seni iki yüz kere kaynatıp sınasam sende yine bir hile bulamam.
ز امتحان شرمنده خلقی بیشمار ** امتحانها از تو جمله شرمسار
Sayısız halk sınanmadan utanır. Halbuki sınamalarda sen herkesi utandırıyorsun.
بحر بیقعرست تنها علم نیست ** کوه و صد کوهست این خود حلم نیست
Bu,yalnız bilgi değil, adeta dağ, yüzlerce dağ.
گفت من دانم عطای تست این ** ورنه من آن چارقم و آن پوستین
Padişah bu sözleri söyleyince Eyaz dedi ki: Padişahım, bu lütuf ve ihsan, senin lütuf ve ihsanındır. Bunu böyle bilirim ben, ancak o çarıkla posttan ibaretim.
بهر آن پیغامبر این را شرح ساخت ** هر که خود بشناخت یزدان را شناخت
Onun için Peygamber bunu anlattı, dedi ki: Kim kendisini bilirse Tanrısını bilir.
چارقت نطفهست و خونت پوستین ** باقی ای خواجه عطای اوست این 2115
Çarığın menidir, kanın post. Hocam bundan ötesi hep onun ihsanı.
بهر آن دادست تا جویی دگر ** تو مگو که نیستش جز این قدر
Başka yok, bu, bu kadardır deme. Daha arayıp isteyesin diye ihsan etmiştir.
زان نماید چند سیب آن باغبان ** تا بدانی نخل و دخل بوستان
Bağcı, bostanının fidanlarını, mahsulünü bilesin diye sana birkaç elma verir.