English    Türkçe    فارسی   

5
218-242

  • ریختم سرمایه بر پاک و پلید  ** ای شه سرمایه‌ده هل من مزید 
  • Sermayemi temize pise döktüm sarf ettim. Ey sermaye veren, daha yok mu?
  • ابر را گوید ببر جای خوشش  ** هم تو خورشیدا به بالا بر کشش 
  • Allah buluta onu iyi bir yere götür der. Güneşe de ey güneş der onu yukarıya çek!
  • راههای مختلف می‌راندش  ** تا رساند سوی بحر بی‌حدش  220
  • Onu türlü türlü yollara sürer, nihayet ucu bucağı olmayan denize ulaştırır.
  • خود غرض زین آب جان اولیاست  ** کو غسول تیرگیهای شماست 
  • Bu sudan maksat velilerin canıdır. O can, sizin kirliliklerinizi iyiden iyiye yıkar, arıtır.
  • چون شود تیره ز غدر اهل فرش  ** باز گردد سوی پاکی بخش عرش 
  • Yeryüzündekilerin hıyanetliklerinden bunaldı mı yine arşa, temizlik bağışlayana gider.
  • باز آرد زان طرف دامن کشان  ** از طهارات محیط او درسشان 
  • Yine o taraftan eteğini çeke çeke gelir, o okyanusun temizliklerinden yeryüzündekilere ders vermeye koşar.
  • ز اختلاط خلق یاید اعتدال ** آن اسفر جوید که ارحنا یا بلال
  • Halkla karışmadan yoruldu mu o sefer “ey Bilal, sesinle bize bir huzur ver, bir istirahat ver.”
  • ای بلال خوش نوای خوش صهیل ** میذنه بر رو بزن طبل رحیل 225
  • Ey güzel sesli Bilal ezan okunan yere çık, göç davulunu çal der.
  • جان سفر رفت و بددن اندر قیام ** وقت رجعت زین سبب گوید سلام
  • Can sefere gitti beden kıyamda. Bu yüzden namaz bitince selam verilir işte.
  • از تیمم وا رهاند جمله را ** وز تحری طالبان قبله را
  • Herkesi teyemmüm kurtarır, kıble arayanları aramaktan vaz geçirir, kıbleyi gösterir.
  • این مثل چون واسطه‌ست اندر کلام  ** واسطه شرطست بهر فهم عام 
  • Bu misal getirme söz arasında bir vasıtadır. Herkesin anlaması için vasıta şarttır.
  • اندر آتش کی رود بی‌واسطه  ** جز سمندر کو رهید از رابطه 
  • Bir delile bağlanmadan kurtulmuş olan semenderden başka kim, vasıtasız ateşe girebilir?
  • واسطه‌ی حمام باید مر ترا  ** تا ز آتش خوش کنی تو طبع را  230
  • Tabiatını ateşle hoş bir hale getirmen için vasıtan hamamdır.
  • چون نتانی شد در آتش چون خلیل  ** گشت حمامت رسول آبت دلیل 
  • Halil gibi ateşe giremeyeceğinden hamam sana elçi oldu, su da delil.
  • سیری از حقست لیک اهل طبع  ** کی رسد بی‌واسطه‌ی نان در شبع 
  • Doymak Allahdandır ama tabiat ehli, ekmeksiz nasıl olur da doyar?
  • لطف از حقست لیکن اهل تن  ** درنیابد لطف بی‌پرده‌ی چمن 
  • Lütuf Allahdandır ama ten ehli, çayırlık çimenlik perdesi olmaksızın o lütfu bulamaz.
  • چون نماند واسطه‌ی تن بی‌حجاب  ** هم‌چو موسی نور مه یابد ز جیب 
  • Fakat perdesiz bir halde ten vasıtası kalmayınca insan, Musa gibi ayın nurunu yeninden yakasından görür, bulur.
  • این هنرها آب را هم شاهدست  ** که اندرونش پر ز لطف ایزدست  235
  • Bu hünerler de, suyun gönlünün Allah lütfu ile dopdolu olduğuna tanıktır.
  • گواهی فعل و قول بیرونی بر ضمیر و نور اندرونی 
  • Dışarıdan görünen iş ve sözün içe ve içteki nura tanıklığı
  • فعل و قول آمد گواهان ضمیر  ** زین دو بر باطن تو استدلال گیر 
  • İş ve söz, için tanıklarıdır. Bu ikisine bak da için nasıl anla.
  • چون ندارد سیر سرت در درون  ** بنگر اندر بول رنجور از برون 
  • Sırrın, onun içine giremiyorsa hastanın sidiğine bak.
  • فعل و قول آن بول رنجوران بود  ** که طبیب جسم را برهان بود 
  • İşle söz, hastaların sidiğine benzer, beden doktoruna bu bir delildir.
  • وآن طبیب روح در جانش رود  ** وز ره جان اندر ایمانش رود 
  • Halbuki ruh doktoru, canına girer de can yolundan imanına kadar varır.
  • حاجتش ناید به فعل و قول خوب  ** احذروهم هم جواسیس القلوب  240
  • Onların güzel söze, güzel işe ihtiyaçları yoktur. Sakının onlardan, onlar kalplerin casusudurlar.
  • این گواه فعل و قول از وی بجو  ** کو به دریا نیست واصل هم‌چو جو 
  • Bu söz ve iş tanıklarını, dere gibi henüz ulaşmamışlarda ara!
  • در بیان آنک نور خود از اندرون شخص منور بی‌آنک فعلی و قولی بیان کند گواهی دهد بر نور وی در بیان آنک آن‌نور خود را از اندرون سر عارف ظاهر کند بر خلقان بی‌فعل عارف و بی‌قول عارف افزون از آنک به قول و فعل او ظاهر شود چنانک آفتاب بلند شود بانگ خروس و اعلام مذن و علامات دیگر حاجت نیاید 
  • Nurlu adamın nuru, o bir iş yapmadan bir söz söylemeden de içinden o nura tanıklık verir. “Arifin sırrı, sözüyle ve işiyle meydana çıkmaktan ziyade hiçbir söz söylemeden ve hiçbir iş yapmadan halka görünür meydana çıkar. Nitekim güneş doğup yükselince horoz sesine, müezzinin haber vermesine ve diğer alametlere hacet yoktur, bir iş ve söz olmasa da güneşin nur güneşe tanıklık verir.”
  • لیک نور سالکی کز حد گذشت  ** نور او پر شد بیابانها و دشت 
  • Fakat haddi aşan yolcunun nuru ile çöller, ovalar dolmuştur.