Mademki rızkı taksim eden o, şikâyet küfürdür. Sabır gerektir. Sabır genişliğe ulaşmanın anahtarıdır.
غیر حق جمله عدواند اوست دوست ** با عدو از دوست شکوت کی نکوست
Tanrıdan başka herkes düşmandır, dost odur. Şu halde dosttan düşmana şikâyetlenmek iyi bir şey mi?
تا دهد دوغم نخواهم انگبین ** زانک هر نعمت غمی دارد قرین 2360
Bana ayran verirse bal istemem. Çünkü her nimetin bir gamı vardır.
حکایت دیدن خر هیزمفروش با نوایی اسپان تازی را بر آخر خاص و تمنا بردن آن دولت را در موعظهی آنک تمنا نباید بردن الا مغفرت و عنایت و هدایت کی اگر در صد لون رنجی چون لذت مغفرت بود همه شیرین شود باقی هر دولتی کی آن را ناآزموده تمنی میبری با آن رنجی قرینست کی آن را نمیبینی چنانک از هر دامی دانه پیدا بود و فخ پنهان تو درین یک دام ماندهای تمنی میبری کی کاشکی با آن دانهها رفتمی پنداری کی آن دانهها بیدامست
Oduncunun eşeği, has ahırdaki arap atlarının şevketini görünce o devleti dilemesi, bu hikâye münasebetiyle de yargılanma ve inayetten başka bir şey istemenin doğru olmadığı. Çünkü yüz çeşit zahmet, yargılanma lezzeti gibi olsa o zahmetlerin hepsi de atlıdır. Fakat denenmiyen devleti istersen o devletin bir de zahmeti vardır, sen onu göremezsin. Nitekim her tuzakta tane görünür, tuzak görünmez. Sense şu bir tek tuzağa tutulmuşsun, o tanelerin hep senin olmasını ister keşke oraya varsam onların hepsini toplasam dersin. Sanırsın ki o taneler, tuzaksızdır.
بود سقایی مرورا یک خری ** گشته از محنت دو تا چون چنبری
Bir saka vardı. Onun da bir eşeği vardı. Mihnetten çember gibi iki büklüm olmuştu.
پشتش از بار گران صد جای ریش ** عاشق و جویان روز مرگ خویش
Sırtında ağır yükten açılmış yüzlerce yara vardı. Ölüm gününe âdeta âşıktı, ölümünü arayıp duruyordu.
جو کجا از کاه خشک او سیر نی ** در عقب زخمی و سیخی آهنی
Arpa nerde? Kuru otu bile bulamıyor, onunla bile karnını doyuramıyordu. Bir yandan sırtında yara vardı, bir yandan da sahibi demir bir şişle onu nodullayıp duruyordu.
میر آخر دید او را رحم کرد ** که آشنای صاحب خر بود مرد
İmrahor, onu görüp acıdı. Eşeğin sahibiyle dostluğu vardı.
پس سلامش کرد و پرسیدش ز حال ** کز چه این خر گشت دوتا همچو دال 2365
Ona selâm verdi, bu eşek neden böyle dal gibi iki kat olmuş diye sordu.
گفت از درویشی و تقصیر من ** که نمییابد خود این بستهدهن
Adam, benim yoksulluğumdan, benim taksiratımdan. Bu ağzı dili bağlı mahlûk saman bulamıyor dedi.
گفت بسپارش به من تو روز چند ** تا شود در آخر شه زورمند
İmrahor dedi ki: Sen, birkaç gün onu bana ver de padişahın ahırında kuvvetlensin.
خر بدو بسپرد و آن رحمتپرست ** در میان آخر سلطانش بست
Adam, eşeği o merhametli kişiye verdi. O da onu padişahın ahırına bağladı.
خر ز هر سو مرکب تازی بدید ** با نوا و فربه و خوب و جدید
Eşek, her yanda tavlı, semiz, güzel ve taze arap atlarını gördü.
زیر پاشان روفته آبی زده ** که به وقت وجو به هنگام آمده 2370
Ayak bastıkları yerler süpürülmüş, sulanmıştı. Saman da tam vaktinde geliyordu, arpa da tam vaktinde.
خارش و مالش مر اسپان را بدید ** پوز بالا کرد کای رب مجید
Atların tımarını da görünce başını göğe kaldırdı da dedi ki: Ey ulu Tanrı,
نه که مخلوق توم گیرم خرم ** از چه زار و پشت ریش و لاغرم
Tutalım eşeğim, senin mahlûkun değil miyim? Neden böyle perişanım, neden sırtım yaralı, neden zayıfım?
شب ز درد پشت و از جوع شکم ** آرزومندم به مردن دم به دم
Geceleri arkamın acısından, karnımın acılığından her an ölümümü istiyorum,