-
چون ز نامردی دل آکنده بود ** ریش و سبلت موجب خنده بود
- Gönül, namertlikle dolu olduktan sonra sakalınla, bıyığına, ancak gülünür.
-
توبهای کن اشک باران چون مطر ** ریش و سبلت را ز خنده باز خر
- Yağmur gibi gözyaşları dökerek tövbe et de bıyık ve sakalını, alay mevzuu olmadan kurtar.
-
داروی مردی بخور اندر عمل ** تا شوی خورشید گرم اندر حمل
- Erlik ilâcını kullan da hamel burcundaki kızgın güneşe dön.
-
معده را بگذار و سوی دل خرام ** تا که بیپرده ز حق آید سلام
- Mideyi bırak, gönül tarafına salın. Salın da Tanrıdan sana perdesiz bir selâm gelsin.
-
یک دو گامی رو تکلف ساز خوش ** عشق گیرد گوش تو آنگاه کش 2515
- Kendine çekidüzen verecek bir iki adım at da aşk, kulağını tutup seni çeksin.
-
غالب شدن حیلهی روباه بر استعصام و تعفف خر و کشیدن روبه خر را سوی شیر به بیشه
- Eşek, her ne kadar çekindiyse de nihayet tilki üstün oldu, onu aslanın bulunduğu ormana çekti
-
روبه اندر حیله پای خود فشرد ** ریش خر بگرفت و آن خر را ببرد
- Tilki, hilede ayak diredi. Eşeğin sakalını tutup çekti.
-
مطرب آن خانقه کو تا که تفت ** دف زند که خر برفت و خر برفت
- Nerde o tekkenin ilâhicisi ki hararetle defe vurup "Eşek gitti, eşek gitti" desin?
-
چونک خرگوشی برد شیری به چاه ** چون نیارد روبهی خر تا گیاه
- Bir tavşan bile aslanı kuyuya sürüklerse bir tilki, eşeği çayırlığa nasıl sürüklemez?
-
گوش را بر بند و افسونها مخور ** جز فسون آن ولی دادگر
- Kulağını tıka da o ihsan ve lütuf sahibi velinin afsunundan başka bir afsun okuma.
-
آن فسون خوشتر از حلوای او ** آنک صد حلواست خاک پای او 2520
- Onun afsunu helvadan da tatlıdır. Hattâ o öyle bir erdir ki ayağının bastığı toprak, yüzlerce helvaya değer.
-
خنبهای خسروانی پر ز می ** مایه برده از می لبهای وی
- Şarapla dolu koca küpler, onun dudaklarındaki şaraptan mayalanmıştır.
-
عاشق می باشد آن جان بعید ** کو می لبهای لعلش را ندید
- Ondan uzakta kalan can, lâ'al dudaklardaki şarabı görmediği için şaraba âşıktır.
-
آب شیرین چون نبیند مرغ کور ** چون نگردد گرد چشمهی آب شور
- Kör kuş, tatlı suyu görmemiş, kara ve acı suyun etrafında dönüp dolaşmasın!
-
موسی جان سینه را سینا کند ** طوطیان کور را بینا کند
- Can Musası, gönlü Sina haline getirir, kör dudu kuşlarının gözlerini açar.
-
خسرو شیرین جان نوبت زدست ** لاجرم در شهر قند ارزان شدست 2525
- Can Şirininin Hüsrev'i nöbet urmuştur. Şehirde şeker ucuzlamıştır.
-
یوسفان غیب لشکر میکشند ** تنگهای قند و شکر میکشند
- Gayp Yusufları ordularını çekmede, şeker denklerini getirmede.
-
اشتران مصر را رو سوی ما ** بشنوید ای طوطیان بانگ درا
- Mısır'dan gelen develerin yüzü bizim tarafa yönelmiş, ey dudu kuşları, şenlik seslerini duyun!
-
شهر ما فردا پر از شکر شود ** شکر ارزانست ارزانتر شود
- Şehrimiz, yarın şekerle dolacak. Şeker zaten ucuz ama daha da ucuzlayacak.
-
در شکر غلطید ای حلواییان ** همچو طوطی کوری صفراییان
- Ey tatlı sevenler, şekerlere bulanın, sofrası olanların körlüklerine rağmen dudu gibi şekerlere bakın.
-
نیشکر کوبید کار اینست و بس ** جان بر افشانید یار اینست و بس 2530
- Şeker kamışını dövün, iş ancak bundan ibaret Canlar feda edin, işte sevgili!
-
یک ترش در شهر ما اکنون نماند ** چونکه شیرین خسروان را بر نشاند
-
نقل بر نقلست و می بر می هلا ** بر مناره رو بزن بانگ صلا
- Ya hey! Şarap üstüne şarap, meze üstüne meze. Artık minareye çık da sala ver!
-
سرکهی نه ساله شیرین میشود ** سنگ و مرمر لعل و زرین میشود
- Dokuz yıllık sirke tatlılaşıyor. Taş ve mermer, lâ'al ve altın haline geliyor.
-
آفتاب اندر فلک دستکزنان ** ذرهها چون عاشقان بازیکنان
- Güneş, gökyüzünde elceğizlerini çırpmada. Zerreler, âşıklar gibi birbirleriyle oynaşmada.
-
چشمها مخمور شد از سبزهزار ** گل شکوفه میکند بر شاخسار 2535
- Kaynaklar, yeşilliklerden, çayırlık, çimenliklerden mahmurlaştı. Gül, dallar üstünde çiçekler açıyor.