-
آن سگ اصحاب خوش بد سیرتش ** هیچ بودش منقصت زان صورتش
- Ashabı kehf'in köpeğinin huyu iyiydi, fakat sureti, köpek suretindeydi. Fakat bu sureti, ona bir noksan verdi mi?
-
مسخ ظاهر بود اهل سبت را ** تا ببیند خلق ظاهر کبت را
- Yahudiler, halk zahirî azabı görsün diye zahiren çarpıldılar.
-
از ره سر صد هزاران دگر ** گشته از توبه شکستن خوک و خر
- Fakat iç âleminden bunlardan başka yüz binlercesi, tövbesini bozma yüzünden domuz ve eşek oldu.
-
دوم بار آمدن روبه بر این خر گریخته تا باز بفریبدش
- Tilkinin, ikinci defa kandırmak üzere o kaçan eşeğin yanına gelmesi
-
پس بیامد زود روبه سوی خر ** گفت خر از چون تو یاری الحذر 2600
- Tilki, çabucak eşeğin yanına geldi. Eşek, senin gibi dosttan çekinmek gerek.
-
ناجوامردا چه کردم من ترا ** که به پیش اژدها بردی مرا
- A adam olmayan dedi, ben sana ne yaptım da beni ejderhanın yanına götürdün?
-
موجب کین تو با جانم چه بود ** غیر خبث جوهر تو ای عنود
- Bana kinlenmene sebep neydi? Yaradılışlıdaki kötülükten başka ne sebep vardı buna a inatçı?
-
همچو کزدم کو گزد پای فتی ** نارسیده از وی او را زحمتی
- Ona hiçbir eziyet vermediği, dokunmadığı halde gencin ayağını sokan akrep gibi hani.
-
یا چو دیوی کو عدوی جان ماست ** نارسیده زحمتش از ما و کاست
- Yahut da bizden kendisine bir kötülük gelmediği halde can düşmanımız olan Şeytan gibi.
-
بلک طبعا خصم جان آدمیست ** از هلاک آدمی در خرمیست 2605
- Şeytan, tabiatı bakımından insana düşmandır. İnsanın helak oluşuna sevinir.
-
از پی هر آدمی او نسکلد ** خو و طبع زشت خود او کی هلد
- O, her an adamın peşine düşer, bir türlü bırakmaz. Huyunu, çirkin tabiatını bırakır mı hiç.
-
زانک خبث ذات او بیموجبی ** هست سوی ظلم و عدوان جاذبی
- Çünkü onun içindeki kötülük, sebep yokken onu zulme, düşmanlığa çeker.
-
هر زمان خواند ترا تا خرگهی ** که در اندازد ترا اندر چهی
- Her an, seni bir kuyuya atmak için bir otağa çağırır.
-
که فلان جا حوض آبست و عیون ** تا در اندازد به حوضت سرنگون
- Baş aşağı havuza yuvarlamak için filân yerde bir havuz var, dereler akıyor der durur.
-
آدمی را با همه وحی و نظر ** اندر افکند آن لعین در شور و شر 2610
- Vahye nail olan, gözü açık bulunan Âdem'i bile o melun, kötülüğe, şerre düşürdü.
-
بیگناهی بیگزند سابقی ** که رسد او را ز آدم ناحقی
- Âdem'in geçmişte bir suçu yoktu, ona bir zarar vermemişti, bir haksızlıkta bulunmamıştı.
-
گفت روبه آن طلسم سحر بود ** که ترا در چشم آن شیری نمود
- Tilki dedi ki: O bir büyü, bir tılsımdı, senin gözüne aslan göründü.
-
ورنه من از تو به تن مسکینترم ** که شب و روز اندر آنجا میچرم
- Yoksa ben, beden bakımından senden zayıfım, öyle olduğu halde gece gündüz orada otlamaktayım..
-
گرنه زان گونه طلسمی ساختی ** هر شکمخواری بدانجا تاختی
- O çeşit bir tılsım yapmasalar da her obur, doğru oraya koşardı.
-
یک جهان بینوا پر پیل و ارج ** بیطلسمی کی بماندی سبز مرج 2615
- Fillerle, ejderhalarla dolu aç bir dünya durup dururken hiç tılsım olmadıkça yazı, öyle yemyeşil durur mu?
-
من ترا خود خواستم گفتن به درس ** که چنان هولی اگر بینی مترس
- Ben, öyle korkunç bir şey görürsen sakın korkma diyecektim ama,
-
لیک رفت از یاد علم آموزیت ** که بدم مستغرق دلسوزیت
- Gönlüm, haline yandı, o derde daldım da aklımdan çıktı.
-
دیدمت در جوع کلب و بینوا ** میشتابیدم که آیی تا دوا
- Seni köpek gibi acıkmış, perişan bir hakle görünce koşa koşa gelsin diye seğirttim.
-
ورنه با تو گفتمی شرح طلسم ** که آن خیالی مینماید نیست جسم
- Yoksa sana tılsımı anlatacak, sana bir hayal görünür ama aslı yoktur diyecektim.
-
جواب گفتن خر روباه را
- Eşeğin tilkiye cevabı
-
گفت رو رو هین ز پیشم ای عدو ** تا نبینم روی تو ای زشترو 2620
- Eşek dedi ki: Hadi ey düşman, çekil önümden, çekil de çirkin suratını görmeyeyim.
-
آن خدایی که ترا بدبخت کرد ** روی زشتت را کریه و سخت کرد
- Seni kötü talihli bir hale getiren Tanrı, çirkin suratını da kerih ve pek berbat bir hale soktu.