-
وآنک نور عمرش نبود سند ** موی ابروی کژی راهش زند
- Fakat bir kimseye Ömerin nuru, dayanç olmadıkça onun eğri kaşı yolunu vurur.
-
صد هزاران کشتی با هول و سهم ** تخته تخته گشته در دریای وهم
- Yüz binlerce koskocaman gemi, vehim denizinde paramparça olmuştur.
-
کمترین فرعون چست فیلسوف ** ماه او در برج وهمی در خسوف 2660
- Bunların en aşağısı akıllı ve filozof Firavun'dur. Onun ayı da vehim burcunda tutulup gitti.
-
کس نداند روسپیزن کیست آن ** وانک داند نیستش بر خود گمان
- Hiç kimse orospu kadın kimdir bilmez. Bilen, o kadını iyice tanıyan da hakkında şüpheye düşmez.
-
چون ترا وهم تو دارد خیرهسر ** از چه گردی گرد وهم آن دگر
- Vehmin, seni şaşkın bir hale getirdiyse nede öbür vehmin etrafında dönüp dolaşırsın?
-
عاجزم من از منی خویشتن ** چه نشستی پر منی تو پیش من
- Ben kendi benliğimden âciz kaldım. Sen neden benlikle dolu bir halde önümde duruyorsun?
-
بیمن و مایی همیجویم به جان ** تا شوم من گوی آن خوش صولجان
- Canla başla benlikten, varlıktan kurtulmayı istiyorum ki onun o güzelim savlicanına top olayım.
-
هر که بیمن شد همه منها خود اوست ** دوست جمله شد چو خود را نیست دوست 2665
- Kim benliğinden kurtulursa bütün benlikler onun olur. Kendisine dost olmadığı için herkese dost kesilir.
-
آینه بینقش شد یابد بها ** زانک شد حاکی جمله نقشها
- Nakışsız bir ayna haline gelir, değer kazanır| Çünkü bütün nakışları aksettirir.
-
حکایت شیخ محمد سررزی غزنوی قدس الله سره
- Tanrı sırrını kutlu etsin, Gazneli Şeyh Muhammed-i Serrezi'nin hikâyesi
-
زاهدی در غزنی از دانش مزی ** بد محمد نام و کفیت سررزی
- Gazne'de bilgiler emen bir zahit vardı. Adı Muhammed'di, Künyesi Serrezi.
-
بود افطارش سر رز هر شبی ** هفت سال او دایم اندر مطلبی
- Her gece üzüm çotuğunun ucunu yer, onunla iftar ederdi. Yedi yıl bu haldeydi.
-
بس عجایب دید از شاه وجود ** لیک مقصودش جمال شاه بود
- Varlık padişahından birçok şaşılacak şeyler gördü. Fakat maksadı padişahın cemalini görmekti.
-
بر سر که رفت آن از خویش سیر ** گفت بنما یا فتادم من به زیر 2670
- O kendine doymuş er, bir dağ başına çıktı. Dedi ki: Ya bana kendini göster, yahut kendimi dağdan atacağım.
-
گفت نامد مهلت آن مکرمت ** ور فرو افتی نمیری نکشمت
- Tanrı dedi ki: O ihsanın zamanı gelmedi. Kendini atarsan da ölmezsin, ben seni öldürmem.
-
او فرو افکند خود را از وداد ** در میان عمق آبی اوفتاد
- Şeyh, iştiyakından kendisini o yüce dağdan derin bir suya attı.
-
چون نمرد از نکس آن جانسیر مرد ** از فراق مرگ بر خود نوحه کرد
- O canına doymuş er ölmedi. Ölümden kurtulduğuna feryadetmeğe başladı.
-
کین حیات او را چو مرگی مینمود ** کار پیشش بازگونه گشته بود
- Çünkü bu yaşayış ona ölüm gibi görünmedeydi. İş onca tersineydi.
-
موت را از غیب میکرد او کدی ** ان فی موتی حیاتی میزدی 2675
- O, gayb âleminden ölüm istiyor, hayatım ölümümdedir deyip duruyordu.
-
موت را چون زندگی قابل شده ** با هلاک جان خود یک دل شده
- Ölümü, hayat gibi kabul etmede, helakine gönül vermedeydi.
-
سیف و خنجر چون علی ریحان او ** نرگس و نسرین عدوی جان او
- Ali gibi kılıçla hançer, ona reyhan kesilmiş, nerkisle nesrin, canına düşman olmuştu.
-
بانگ آمد رو ز صحرا سوی شهر ** بانگ طرفه از ورای سر و جهر
- Açıklıktan da ileri, gizlilikten de ileri bir duyulmamış ses geldi: Yürü, ovayı bırak, şehire git!
-
گفت ای دانای رازم مو به مو ** چه کنم در شهر از خدمت بگو
- Dedi ki: Ey kıldan kıla bütün gizliliklerimi bilen Tanrı, şehirde ne yapayım? Söyle.
-
گفت خدمت آنک بهر ذل نفس ** خویش را سازی تو چون عباس دبس 2680
- Tanrı dedi ki: Nefsini alçaltma için Abbas-ı Debs gibi rüsvay ol, dilen.
-
مدتی از اغنیا زر میستان ** پس به درویشان مسکین میرسان
- Bir müddet zenginlerden para topla, yoksullara dağıt.
-
خدمتت اینست تا یک چند گاه ** گفت سمعا طاعة ای جانپناه
- Bir müddet hizmetin budur. Şeyh, baş üstüne ey canımın sığındığı Tann dedi.