-
که چرا بر من زد و دستم شکست ** او عدو و خصم جان من بدست
- Neden bana vurdu da elimi kırdı? O benim can düşmanımmış der misin?
-
کودکان خرد را چون میزنی ** چون بزرگان را منزه میکنی
- Neden küçük çocukları döversin de büyüklere dokunmazsın?
-
آنک دزدد مال تو گویی بگیر ** دست و پایش را ببر سازش اسیر 3045
- Malını çalan hırsızı gösterir, tut şunu, elini ayağını kır, onu esir et dersin.
-
وآنک قصد عورت تو میکند ** صد هزاران خشم از تو میدمد
- Karına göz koyana karşı yüz binlerce defa coşar, köpürürsün.
-
گر بیاید سیل و رخت تو برد ** هیچ با سیل آورد کینی خرد
- Fakat sel gelse de eşyanı götürse akıl, hiç sele kızar, kinlenir mi?
-
ور بیامد باد و دستارت ربود ** کی ترا با باد دل خشمی نمود
- Yahut yel esse de sarığını kapıp uçursa gönlünde yele karşı bir hiddet peydahlanır mı?
-
خشم در تو شد بیان اختیار ** تا نگویی جبریانه اعتذار
- Öfke, cebrice, özürlere girişmeyesin diye sana ihtiyarin olduğunu anlatıp durmadadır.
-
گر شتربان اشتری را میزند ** آن شتر قصد زننده میکند 3050
- Deveci, bir deveyi dövse o deve, dövene kasdeder.
-
خشم اشتر نیست با آن چوب او ** پس ز مختاری شتر بردست بو
- Devecinin değneğine kızmaz. Görüyorsun ya deve bile ihtiyardan bir kolcuya sahiptir.
-
همچنین سگ گر برو سنگی زنی ** بر تو آرد حمله گردد منثنی
- Yine böylece bir köpeğe taş atsan iki büklüm olur da sana salar.
-
سنگ را گر گیرد از خشم توست ** که تو دوری و ندارد بر تو دست
- Hattâ seni bırakıp o taşı yakalarsa, ısırırsa o da yine sana olan kızgınlığındandır. Çünkü sen ondan uzaktasın, sana el atamıyor, onu ısırıyor.
-
عقل حیوانی چو دانست اختیار ** این مگو ای عقل انسان شرم دار
- Hayvani olan akıl bile ihtiyarı biliyor.Artık sen ey insani akıl, utan da ihtiyar yoktur deme.
-
روشنست این لیکن از طمع سحور ** آن خورنده چشم میبندد ز نور 3055
- İhtiyar, apaydın meydandadır ama o obur, sahur yemeği tamahiyle gözünü nurdan kapar.
-
چونک کلی میل او نان خوردنیست ** رو به تاریکی نهد که روز نیست
- Çünkü onun bütün meyli, ekmek yemeyedir, bunun için yüzünü karanlığa tutar da daha gündüz olmadı der.
-
حرص چون خورشید را پنهان کند ** چه عجب گر پشت بر برهان کند
- Hırs, gündüzü bile gizledikten sonra artık delile sırtını çevirirse şaşılmaz.
-
حکایت هم در بیان تقریر اختیار خلق و بیان آنک تقدیر و قضا سلب کنندهی اختیار نیست
- Halkın ihtiyarına ve kaza ve kaderin ihtiyarıgidermeyeceğine dair hikâye
-
گفت دزدی شحنه را کای پادشاه ** آنچ کردم بود آن حکم اله
- Bir hırsız, şahneye dedi ki: Efendim, yaptığım i}, Tanrı takdiri.
-
گفت شحنه آنچ من هم میکنم ** حکم حقست ای دو چشم روشنم
- Şahne dedi ki:A iki gözümün nuru, benim yaptığım da Tanrının hikmeti, Tanrı'nın takdiri!
-
از دکانی گر کسی تربی برد ** کین ز حکم ایزدست ای با خرد 3060
- Birisi bir dükkândan bir turp çalsa da a akilli kişi, bu Tanrı takdiri dese,
-
بر سرش کوبی دو سه مشت ای کره ** حکم حقست این که اینجا باز نه
- Başına iki üç yumruk vurur da bu da Tanrı takdiri dersin, koy turpu yerine!
-
در یکی تره چو این عذر ای فضول ** مینیاید پیش بقالی قبول
- A herzevekil, bir nebat hususunda bakkal bile bu gadri kabul etmiyor da,
-
چون بدین عذر اعتمادی میکنی ** بر حوالی اژدهایی میتنی
- Sen buna nasıl güveniyor, ejderhanın çevresinde dönüp dolaşıyorsun?
-
از چنین عذر ای سلیم نانبیل ** خون و مال و زن همه کردی سبیل
- Böyle bir özürle ey akılsız adam, kanını da tamamıyla sebil ettin, malını da, karını da, öyle mi?
-
هر کسی پس سبلت تو بر کند ** عذر آرد خویش را مضطر کند 3065
- Şu halde birisi de senin bıyığını tutup yolsa da özür getirse, kendisini mecbur gösterse kabul mu edeceksin?
-
حکم حق گر عذر میشاید ترا ** پس بیاموز و بده فتوی مرا
- Tanrı hükmü, sana özür olabiliyorsa âlâ, öğren de bana fetva ver bakalım.
-
که مرا صد آرزو و شهوتست ** دست من بسته ز بیم و هیبتست
- Benim de yüzlerce isteğim, şehvetim var da elim, korkudan, Tanrı heybetinden bağlı.