سنگ را گر گیرد از خشم توست ** که تو دوری و ندارد بر تو دست
Hattâ seni bırakıp o taşı yakalarsa, ısırırsa o da yine sana olan kızgınlığındandır. Çünkü sen ondan uzaktasın, sana el atamıyor, onu ısırıyor.
عقل حیوانی چو دانست اختیار ** این مگو ای عقل انسان شرم دار
Hayvani olan akıl bile ihtiyarı biliyor.Artık sen ey insani akıl, utan da ihtiyar yoktur deme.
روشنست این لیکن از طمع سحور ** آن خورنده چشم میبندد ز نور 3055
İhtiyar, apaydın meydandadır ama o obur, sahur yemeği tamahiyle gözünü nurdan kapar.
چونک کلی میل او نان خوردنیست ** رو به تاریکی نهد که روز نیست
Çünkü onun bütün meyli, ekmek yemeyedir, bunun için yüzünü karanlığa tutar da daha gündüz olmadı der.
حرص چون خورشید را پنهان کند ** چه عجب گر پشت بر برهان کند
Hırs, gündüzü bile gizledikten sonra artık delile sırtını çevirirse şaşılmaz.
حکایت هم در بیان تقریر اختیار خلق و بیان آنک تقدیر و قضا سلب کنندهی اختیار نیست
Halkın ihtiyarına ve kaza ve kaderin ihtiyarıgidermeyeceğine dair hikâye
گفت دزدی شحنه را کای پادشاه ** آنچ کردم بود آن حکم اله
Bir hırsız, şahneye dedi ki: Efendim, yaptığım i}, Tanrı takdiri.
گفت شحنه آنچ من هم میکنم ** حکم حقست ای دو چشم روشنم
Şahne dedi ki:A iki gözümün nuru, benim yaptığım da Tanrının hikmeti, Tanrı'nın takdiri!
از دکانی گر کسی تربی برد ** کین ز حکم ایزدست ای با خرد 3060
Birisi bir dükkândan bir turp çalsa da a akilli kişi, bu Tanrı takdiri dese,
بر سرش کوبی دو سه مشت ای کره ** حکم حقست این که اینجا باز نه
Başına iki üç yumruk vurur da bu da Tanrı takdiri dersin, koy turpu yerine!
در یکی تره چو این عذر ای فضول ** مینیاید پیش بقالی قبول
A herzevekil, bir nebat hususunda bakkal bile bu gadri kabul etmiyor da,
چون بدین عذر اعتمادی میکنی ** بر حوالی اژدهایی میتنی
Sen buna nasıl güveniyor, ejderhanın çevresinde dönüp dolaşıyorsun?
از چنین عذر ای سلیم نانبیل ** خون و مال و زن همه کردی سبیل
Böyle bir özürle ey akılsız adam, kanını da tamamıyla sebil ettin, malını da, karını da, öyle mi?
هر کسی پس سبلت تو بر کند ** عذر آرد خویش را مضطر کند 3065
Şu halde birisi de senin bıyığını tutup yolsa da özür getirse, kendisini mecbur gösterse kabul mu edeceksin?
حکم حق گر عذر میشاید ترا ** پس بیاموز و بده فتوی مرا
Tanrı hükmü, sana özür olabiliyorsa âlâ, öğren de bana fetva ver bakalım.
که مرا صد آرزو و شهوتست ** دست من بسته ز بیم و هیبتست
Benim de yüzlerce isteğim, şehvetim var da elim, korkudan, Tanrı heybetinden bağlı.
پس کرم کن عذر را تعلیم ده ** برگشا از دست و پای من گره
Kerem et de bana şu özrü öğret, elimden ayağımdan düğümü çöz.
اختیاری کردهای تو پیشهای ** که اختیاری دارم و اندیشهای
Bir sanatı seçmiş, kendine iş edinmişsin. Bu, bîr ihtiyarım var, bir düşüncem var demektir.
ورنه چون بگزیدهای آن پیشه را ** از میان پیشهها ای کدخدا 3070
Yoksa ey iş eri, neden sanatlar arasında o sanatı seçtin?
چونک آید نوبت نفس و هوا ** بیست مرده اختیار آید ترا
Ama nefis ve hava ve heves nöbeti geldi miydi sana yirmi er kuvveti gelir.
چون برد یک حبه از تو یار سود ** اختیار جنگ در جانت گشود
Dostun senin bir habbecik menfaatine mâni oha hemen savaş ihtiyarına sahip olur onunla cenge kalkışırsın.
چون بیاید نوبت شکر نعم ** اختیارت نیست وز سنگی تو کم
Fakat nimetlere şükür etme nöbeti geldi mi ihtiyarın yoktur; taştan da aşağı bir hal alırsın.
دوزخت را عذر این باشد یقین ** که اندرین سوزش مرا معذور بین
Nihayet cehennem de seni yakıyorum ama hoş gör, beni mazur tut diye özür getirir.
کس بدین حجت چو معذورت نداشت ** وز کف جلاد این دورت نداشت 3075
Kimse, bu delille seni mazur görmedikten sonra artık bu delil, seni cellâdın elinden kurtarmaz.
پس بدین داور جهان منظوم شد ** حال آن عالم همت معلوم شد
Alem böyle kurulmuş, böyle gider. Bu âlemi gördün ya, o âlemin hali de artık sana malűm oldu demektir.
حکایت هم در جواب جبری و اثبات اختیار و صحت امر و نهی و بیان آنک عذر جبری در هیچ ملتی و در هیچ دینی مقبول نیست و موجب خلاص نیست از سزای آن کار کی کرده است چنانک خلاص نیافت ابلیس جبری بدان کی گفت بما اغویتنی والقلیل یدل علی الکثیر
Cebrîye cevap, ihtiyarı ispat, emir ve nehyin doğruluğu, cebrînin getirdiği özrün hiçbir şeriat ve dinde makbul olmayışı ve onu, yaptığı işin cezasından kurtarmayacağı, nitekim Cebrî İblis'in "Rabbim, beni sen azdırdın" sözünün de kabul edilmediği hakkında hikâye. Az, çoğa delâlet eder.
آن یکی میرفت بالای درخت ** میفشاند آن میوه را دزدانه سخت
Birisi ağacın tepesine çıkmış, hırsızcasına şiddetle ağacı silkiyor, meyvalarını döküyordu.