-
کای امیر از تو نشاید کین کشی ** گر بشد باده تو بیباده خوشی
- Dediler ki: A beyim, sana kin gütmek yaraşmaz. Şarap dökülüp gittiyse ne çıkar? Sen şarapsız da hoşsun.
-
باده سرمایه ز لطف تو برد ** لطف آب از لطف تو حسرت خورد 3565
- Şarap, neşe sermayesini senden alır. Suyun letafeti senin letafetine imrenir.
-
پادشاهی کن ببخشش ای رحیم ** ای کریم ابن الکریم ابن الکریم
- Padişahlık et, ey merhamet sahibi, ey kerem sahibinin oğlu, kerem sahibinin oğlu kerem sahibi bağışla.
-
هر شرابی بندهی این قد و خد ** جمله مستان را بود بر تو حسد
- Her şarap, bu boya, bu yüze kuldur. Bütün sarhoşlar sana haset ederler.
-
هیچ محتاج می گلگون نهای ** ترک کن گلگونه تو گلگونهای
- Senin, gül renkli şaraba hiç ihtiyacın yok. Gül rengini bırak, gül renklilik sensin zaten.
-
ای رخ چون زهرهات شمس الضحی ** ای گدای رنگ تو گلگونهها
- Ey zühre'ye benziyen yüzü kuşluk güneşi olan, ey rengine karşı gül rengi yoksul bir hale gelen bey,
-
باده کاندر خنب میجوشد نهان ** ز اشتیاق روی تو جوشد چنان 3570
- Şarap, küpte gizlice senin yüzünün iştiyakiyle kaynayıp coşar.
-
ای همه دریا چه خواهی کرد نم ** وی همه هستی چه میجویی عدم
- Sen baştanbaşa denizsin, ıslaklığı ne istersin ki? Sen, tamamiyle varlıksın, yokluğu ne ararsın ki?
-
ای مه تابان چه خواهی کرد گرد ** ای که مه در پیش رویت رویزرد
- Ey parlak ay, tozu ne yapacaksın? Ay bile, senin yüzüne bakar da sararır.
-
تاج کرمناست بر فرق سرت ** طوق اعطیناک آویز برت
- Sen hoşsun, güzelsin, her türlü hoşluğun madenisin. Neden şaraba minnet edersin ki?
-
تو خوش و خوبی و کان هر خوشی ** تو چرا خود منت باده کشی
- Başında "Biz insan oğullarını ululadık" tacı, boynunda "Biz sana kevser ırmağını verdik" gerdanlığı var.
-
جوهرست انسان و چرخ او را عرض ** جمله فرع و پایهاند و او غرض 3575
- İnsan cevherdir, gök ona arazdır. Her şey fer'idir, her şeyden maksat odur.
-
ای غلامت عقل و تدبیرات و هوش ** چون چنینی خویش را ارزان فروش
- Ey akıllar, tedbirler, fikirler kulu kölesi olan bey, mademki böylesin, kendini neden böyle ucuza satıyorsun?
-
خدمتت بر جمله هستی مفترض ** جوهری چون نجده خواهد از عرض
- Sana hizmet etmek, bütün varlık âlemine farzdır. Bir cevher, neden arazdan ihsan ister ki?
-
علم جویی از کتبها ای فسوس ** ذوق جویی تو ز حلوا ای فسوس
- Yazıklar olsun, kitaplardan bilgi arıyorsun ha, helvadan zevk istiyorsun ha!
-
بحر علمی در نمی پنهان شده ** در سه گز تن عالمی پنهان شده
- Bir bilgi denizisin ki bir ıslaklıkta gizlenmiş; bir âlemsin ki üç arşın boyunda bir bedene bürünmüş!
-
می چه باشد یا سماع و یا جماع ** تا بجویی زو نشاط و انتفاع 3580
- Şarap nedir, güzel ses ve çalgı dinlemek, yahut bir güzelle buluşmak nedir ki sen onlardan bir neşe, bir menfaat ummadasın!
-
آفتاب از ذرهای شد وام خواه ** زهرهای از خمرهای شد جامخواه
- Hiç güneş, bir zerreden borç ister mi, hiç zühre yıldızı, bir küçücük küpten şarap diler mi?
-
جان بیکیفی شده محبوس کیف ** آفتابی حبس عقده اینت حیف
- Sen keyfiyeti bilinmez bir cansın keyfiyet âlemine hapsedilmişsin. Sen bir güneşsin, bir ukdeye tutulmuşsun: işte bu, sana yakışmaz, yazık!
-
باز جواب گفتن آن امیر ایشان را
- Beyin tekrar onlara cevap vermesi
-
گفت نه نه من حریف آن میم ** من به ذوق این خوشی قانع نیم
- Bey dedi ki: Hayır hayır.. Ben, o şarabın adamıyım. Ben, bu hoşluktan alınan zevke kanaat edemem.
-
من چنان خواهم که همچون یاسمین ** کژ همیگردم چنان گاهی چنین
- Ben yasemin gibi olmayı, gah şöyle, gah böyle eğilip bükülmeyi isterim.
-
وارهیده از همه خوف و امید ** کژ همیگردم بهر سو همچو بید 3585
- 3585Bütün korkulardan, bütün ümitlerden kurtulup söğüt gibi her yana eğilmeliyim.
-
همچو شاخ بید گردان چپ و راست ** که ز بادش گونه گونه رقصهاست
- Söğüt dalı gibi sağa sola dönmeli, onun gibi rüzgârda çeşit çeşit oynamalıyım.
-
آنک خو کردست با شادی می ** این خوشی را کی پسندد خواجه کی
- Şarabın verdiği neşeye alışan, nerden bu neşeyi beğenecek hey hocam!
-
انبیا زان زین خوشی بیرون شدند ** که سرشته در خوشی حق بدند
- Peygamberler, Tanrı neşesine dalmışlardı, onunla yoğrulmuşlardı da onun için bu neşeden vazgeçtiler.