-
وصف تصویرست بهر چشم هوش ** صورت آن چشم دان نه زان گوش
- Övme, akıl kulağı için bir tasvirdir. Fakat suret, bil ki gözün harcıdır, kulağın değil.
-
کرد مردی از سخندانی سال ** حق و باطل چیست ای نیکو مقال
- Birisi, bilir bir adama sordu: A sözü güzel er, hak nedir, bâtıl ne?
-
گوش را بگرفت و گفت این باطلست ** چشم حقست و یقینش حاصلست
- O er, adamın kulağını tutup bu bâtıldır dedi, gözse haktır onun her şeye yakîni vardır.
-
آن به نسبت باطل آمد پیش این ** نسبتست اغلب سخنها ای امین
- O, yani duymak, buna nispetle bâtıldır. emin kişi, sözlerin çoğu da nispetten ibarettir.
-
ز آفتاب ار کرد خفاش احتجاب ** نیست محجوب از خیال آفتاب 3910
- Yarasa güneşten gizlenir, perde ardına girerse güneşin hayalinden gizlenmiş değildir.
-
خوف او را خود خیالش میدهد ** آن خیالش سوی ظلمت میکشد
- Korku, ona bir hayal verir. İşte o hayal, onu karanlığa çeker.
-
آن خیال نور میترساندش ** بر شب ظلمات میچفساندش
- Nur hayali, onu korkutur da karanlık gecelere sarılmasına sebep olur.
-
از خیال دشمن و تصویر اوست ** که تو بر چفسیدهای بر یار و دوست
- Sen, düşmanın hayali ve tasavvuru yüzünden sevgiliye ve dosta sarılmışsındır.
-
موسیا کشفت لمع بر که فراشت ** آن مخیل تاب تحقیقت نداشت
- Ey Musa sana keşfedilen tecelli nurları, dağa vurdu. Fakat o hayaller kuran dağ, senin hakikatinin ziyasına tahammül edemedi.
-
هین مشو غره بدانک قابلی ** مر خیالش را و زین ره واصلی 3915
- Kendine gel de hayaline kabiliyetim var diye gururlanma, bu yoldan hakikate ulaşacağını umma.
-
از خیال حرب نهراسید کس ** لا شجاعه قبل حرب این دان و بس
- Savaş hayalinden kimse korkmaz. Savaştan önce yiğitlik yoktur; bunu bil, kâfi.
-
بر خیال حرب خیز اندر فکر ** میکند چون رستمان صد کر و فر
- Puşt da, savaş hayaline kapılır, aklından Rüstemler gibi yiğitlikler geçirir.
-
نقش رستم که آن به حمامی بود ** قرن حمله فکر هر خامی بود
- Hamam duvarına yapılan Rüstem resmine her ham kişi saldırabilir.
-
این خیال سمع چون مبصر شود ** حیز چه بود رستمی مضطر شود
- Fakat duymadan meydana gelen bu hayal, göz önüne geldi mi puşt kim oluyor? Rüstem bile âciz kalır.
-
جهد کن کز گوش در چشمت رود ** آنچ که آن باطل بدست آن حق شود 3920
- Çalış da o duyduğun şeyi gör. Bâtıl olan hak olsun.
-
زان سپس گوشت شود هم طبع چشم ** گوهری گردد دو گوش همچو یشم
- Ondan sonra kulağın, göz tabiatını kazanır. Bir yün yumağı gibi olan kulakların, göz kesilir.
-
بلک جمله تن چو آیینه شود ** جمله چشم و گوهر سینه شود
- Hattâ bütün bedenin aynaya döner. Her tarafın göz ve gönül haline gelir.
-
گوش انگیزد خیال و آن خیال ** هست دلالهی وصال آن جمال
- Kulak, bir hayal meydana getirir, o hayal de O güzelliğin vuslatına miyancıdır.
-
جهد کن تا این خیال افزون شود ** تا دلاله رهبر مجنون شود
- Çalış, bu hayal çoğalsın da miyancı olan bu hayal, Mecnun'a kılavuzluk etsin.
-
آن خلیفه گول هم یک چند نیز ** ریش گاوی کرد خوش با آن کنیز 3925
- O ahmak Halife de bir zaman o güzel cariyeye kapıldı, onunla gönül eğledi işte.
-
ملک را تو ملک غرب و شرق گیر ** چون نمیماند تو آن را برق گیر
- Tut ki bütün doğuyu, batıyı zaptettin, her tarafın saltanatına sahip oldun. Mademki bu saltanat, kalmayacak, sen onu bir şimşek farzet, çaktı, söndü.
-
مملکت کان مینماند جاودان ** ای دلت خفته تو آن را خواب دان
- Ebedî kalmayacak mülkü, gönül, bir rüya bil!
-
تا چه خواهی کرد آن باد و بروت ** که بگیرد همچو جلادی گلوت
- Cellat gibi boğazına yapışan debdebeyi, şan ve şöhreti ne yapacaksın ki?
-
هم درین عالم بدان که مامنیست ** از منافق کم شنو کو گفت نیست
- Bil ki bu âlemde de bir emniyet bucağı vardır. Yalnız münafıkın sözünü az duy, çünkü o söz, zaten söz değildir.
-
حجت منکران آخرت و بیان ضعف آن حجت زیرا حجت ایشان به دین باز میگردد کی غیر این نمیبینیم
- Ahîreti inkâr edenlerin delilleri ve biz bu âlemden başka âlem görmüyoruz sözünden ibaret olan o delillerin zayıflığı
-
حجتش اینست گوید هر دمی ** گر بدی چیزی دگر هم دیدمی 3930
- Ahireti inkâr edenin delili, her an ancak şudur: Eğer başka bir âlem olsaydı onu görürdük.