-
موسیا کشفت لمع بر که فراشت ** آن مخیل تاب تحقیقت نداشت
- Ey Musa sana keşfedilen tecelli nurları, dağa vurdu. Fakat o hayaller kuran dağ, senin hakikatinin ziyasına tahammül edemedi.
-
هین مشو غره بدانک قابلی ** مر خیالش را و زین ره واصلی 3915
- Kendine gel de hayaline kabiliyetim var diye gururlanma, bu yoldan hakikate ulaşacağını umma.
-
از خیال حرب نهراسید کس ** لا شجاعه قبل حرب این دان و بس
- Savaş hayalinden kimse korkmaz. Savaştan önce yiğitlik yoktur; bunu bil, kâfi.
-
بر خیال حرب خیز اندر فکر ** میکند چون رستمان صد کر و فر
- Puşt da, savaş hayaline kapılır, aklından Rüstemler gibi yiğitlikler geçirir.
-
نقش رستم که آن به حمامی بود ** قرن حمله فکر هر خامی بود
- Hamam duvarına yapılan Rüstem resmine her ham kişi saldırabilir.
-
این خیال سمع چون مبصر شود ** حیز چه بود رستمی مضطر شود
- Fakat duymadan meydana gelen bu hayal, göz önüne geldi mi puşt kim oluyor? Rüstem bile âciz kalır.
-
جهد کن کز گوش در چشمت رود ** آنچ که آن باطل بدست آن حق شود 3920
- Çalış da o duyduğun şeyi gör. Bâtıl olan hak olsun.
-
زان سپس گوشت شود هم طبع چشم ** گوهری گردد دو گوش همچو یشم
- Ondan sonra kulağın, göz tabiatını kazanır. Bir yün yumağı gibi olan kulakların, göz kesilir.
-
بلک جمله تن چو آیینه شود ** جمله چشم و گوهر سینه شود
- Hattâ bütün bedenin aynaya döner. Her tarafın göz ve gönül haline gelir.
-
گوش انگیزد خیال و آن خیال ** هست دلالهی وصال آن جمال
- Kulak, bir hayal meydana getirir, o hayal de O güzelliğin vuslatına miyancıdır.
-
جهد کن تا این خیال افزون شود ** تا دلاله رهبر مجنون شود
- Çalış, bu hayal çoğalsın da miyancı olan bu hayal, Mecnun'a kılavuzluk etsin.
-
آن خلیفه گول هم یک چند نیز ** ریش گاوی کرد خوش با آن کنیز 3925
- O ahmak Halife de bir zaman o güzel cariyeye kapıldı, onunla gönül eğledi işte.
-
ملک را تو ملک غرب و شرق گیر ** چون نمیماند تو آن را برق گیر
- Tut ki bütün doğuyu, batıyı zaptettin, her tarafın saltanatına sahip oldun. Mademki bu saltanat, kalmayacak, sen onu bir şimşek farzet, çaktı, söndü.
-
مملکت کان مینماند جاودان ** ای دلت خفته تو آن را خواب دان
- Ebedî kalmayacak mülkü, gönül, bir rüya bil!
-
تا چه خواهی کرد آن باد و بروت ** که بگیرد همچو جلادی گلوت
- Cellat gibi boğazına yapışan debdebeyi, şan ve şöhreti ne yapacaksın ki?
-
هم درین عالم بدان که مامنیست ** از منافق کم شنو کو گفت نیست
- Bil ki bu âlemde de bir emniyet bucağı vardır. Yalnız münafıkın sözünü az duy, çünkü o söz, zaten söz değildir.
-
حجت منکران آخرت و بیان ضعف آن حجت زیرا حجت ایشان به دین باز میگردد کی غیر این نمیبینیم
- Ahîreti inkâr edenlerin delilleri ve biz bu âlemden başka âlem görmüyoruz sözünden ibaret olan o delillerin zayıflığı
-
حجتش اینست گوید هر دمی ** گر بدی چیزی دگر هم دیدمی 3930
- Ahireti inkâr edenin delili, her an ancak şudur: Eğer başka bir âlem olsaydı onu görürdük.
-
گر نبیند کودکی احوال عقل ** عاقلی هرگز کند از عقل نقل
- Bir çocuk, aklın eserlerini görmüyor diye akıllı adam, akla ait şeyleri nakletmez mi ki?
-
ور نبیند عاقلی احوال عشق ** کم نگردد ماه نیکوفال عشق
- Akıllı bir adam da aşk ahvalini görmezse aşkın kutlu ayı eksilmez ya!
-
حسن یوسف دیدهی اخوان ندید ** از دل یعقوب کی شد ناپدید
- Yusuf'un güzelliğini kardeşlerinin gözleri görmedi. Fakat Yakub'un gözünden gizli kalmadı ki.
-
مر عصا را چشم موسی چوب دید ** چشم غیبی افعی و آشوب دید
- Musa'nın gözü, asayı bir sopadan ibaret gördü ama gayb gözü de onu bir yılan, bir kıyamet gördü.
-
چشم سر با چشم سر در جنگ بود ** غالب آمد چشم سر حجت نمود 3935
- Baş göziyle can gözü savaştaydı, can gözü, üstün geldi, delil gösterdi
-
چشم موسی دست خود را دست دید ** پیش چشم غیب نوری بد پدید
- Musa'nın gözü, elini el gördü ama can gözüne karşı o elden bit nurdur parladı.
-
این سخن پایان ندارد در کمال ** پیش هر محروم باشد چون خیال
- Bu söz, kemal bakımından sonsuzdur. Hakikatten haberi olmıyan mahrumlara hayal görünür.
-
چون حقیقت پیش او فرج و گلوست ** کم بیان کن پیش او اسرار دوست
- Çünkü onca hakikat, ferçten ve boğazdan ibarettir. Onun yanında sevgilinin sırlarını az söyle.