English    Türkçe    فارسی   

5
4138-4162

  • از انایی ازل دل دنگ شد  ** این انایی سرد گشت و ننگ شد 
  • Ezel benliğinden gönül hayretlere düştü; bu benlik, soğuk bir hale geldi, ayıp ve ar kesildi.
  • زان انای بی‌انا خوش گشت جان  ** شد جهان او از انایی جهان 
  • Can, o bensiz benlikten hoş bir hal aldı, âlem benliğinden sıçrayıp çıktı.
  • از انا چون رست اکنون شد انا  ** آفرینها بر انای بی عنا  4140
  • Benden kurtuldu da şimdi ben oldu. Aferinler, olsun zahmetsiz benliğe!
  • کو گریزان و انایی در پیش  ** می‌دود چون دید وی را بی ویش 
  • O kaçmada, benlikse peşine düşmüş. Onu, onsuz gördüğünden ardını bırakmamakta, koşup durmakta.
  • طالب اویی نگردد طالبت  ** چون بمردی طالبت شد مطلبت 
  • Sen, onu istedikçe o, seni istemez. Fakat öldün mü istediğini elde edersin.
  • زنده‌ای کی مرده‌شو شوید ترا  ** طالبی کی مطلبت جوید ترا 
  • Diri oldukça ölü yıkayıcı seni yıkar mı? Sen istedikçe istediğin seni arar mı?
  • اندرین بحث ار خرده ره‌بین بدی  ** فخر رازی رازدان دین بدی 
  • Bu bahiste akıl, yol gösterici olsaydı Fahr-i Razı, din sırrını bilirdi.
  • لیک چون من لمن یذق لم یدر بود  ** عقل و تخییلات او حیرت فزود  4145
  • Fakat "Tatmıyan bilmez." Onun için onun aklı ve kurduğu hayaller de, ancak hayretini artırdı.
  • کی شود کشف از تفکر این انا  ** آن انا مکشوف شد بعد از فنا 
  • Bu ben, nerde düşünceyle açılacak, bulunacak? O ben, yokluktan sonra açılır, bulunur.
  • می‌فتد این عقلها در افتقاد  ** در مغا کی حلول و اتحاد 
  • Bu akıllar, araştırma yüzünden ittihat ve hulul uçurumuna düşer.
  • ای ایاز گشته فانی ز اقتراب  ** هم‌چو اختر در شعاع آفتاب 
  • Ey yakınlaşma yüzünden yokluğa erişmiş, yıldız gibi güneş nurlarına dalmış olan Eyaz!
  • بلک چون نطفه مبدل تو به تن  ** نه از حلول و اتحادی مفتتن 
  • Hattâ ittihat ve hululle değil de meni gibi beden haline gelmiş olan dost!
  • عفو کن ای عفو در صندوق تو  ** سابق لطفی همه مسبوق تو  4150
  • Ey af etmeyi sandığına almış, kendine mal edinmiş zat, affet. Sen lûtufta en ileri gidensin. Bütün lütuf edenler, senin ardındadır.
  • من کی باشم که بگویم عفو کن  ** ای تو سلطان و خلاصه‌ی امر کن 
  • Ben kim oluyorum ki af et diyeyim? Ey padişahım, ey Kün emrinin hulâsası!
  • من کی باشم که بوم من با منت  ** ای گرفته جمله منها دامنت 
  • Ben kim oluyorum ki ey bütün benler, eteğine sarılmış olan padişahım, benliğimden geçmeden seninle beraber bulunayım?..
  • مجرم دانستن ایاز خود را درین شفاعت‌گری و عذر این جرم خواستن و در آن عذرگویی خود را مجرم دانستن و این شکستگی از شناخت و عظمت شاه خیزد کی انا اعلمکم بالله و اخشیکم لله و قال الله تعالی انما یخشی الله من عباده العلما 
  • Eyaz'in şefaat etmede kendisini suçlu sayması ve bu suçtan özür dilemesi, özür dilemede de yine kendini suçlu bilmesi. Bu sınıklık, padişahın ululuğunu bilmekten ilerigelir. Peygamber, "Ben, Tanrıyı en iyi bileniniz ve Tanrı'dan en çok korkanınızım” dedi. Ulu Tanrı da "Söz budur, bundan ötesi yok; Tanrı'dan, onu bilen kulları korkar" buyurmuştur.
  • من کی آرم رحم خلم آلود را  ** ره نمایم حلم علم‌اندود را 
  • Hilimle dolu olana ben nasıl olur da acımayı öğretmeye kalkışır, bilgi sahibine nasıl olur da bilim yolunu gösterebilirim?
  • صد هزاران صفع را ارزانیم  ** گر زبون صفعها گردانیم 
  • Beni sillelerle, tokatlarla zebun etsen bile hakkın var. Ben, yüz binlerce tokata lâyık bir kulum.
  • من چه گویم پیشت اعلامت کنم  ** یا که وا یادت دهم شرط کرم  4155
  • Ben huzurunda ne söyleyeyim de sana bir şey anlatmaya kalkışayım? Yahut da ne yüzle kerem şartını sana hatırlatmaya girişeyim?
  • آنچ معلوم تو نبود چیست آن  ** وآنچ یادت نیست کو اندر جهان 
  • Sence bilinmeyen ne var? Alemde hatırında olmayan nedir ki?
  • ای تو پاک از جهل و علمت پاک از آن  ** که فراموشی کند بر وی نهان 
  • Sen, bilgisizlikten arısın; bilgin de âlemde bulunan şeylerden herhangi birini unutmadan arıdır.
  • هیچ کس را تو کسی انگاشتی  ** هم‌چو خورشیدش به نور افراشتی 
  • Bir hiç olanı tuttun, adam ettin; onu güneş gibi nurlarla parlattın.
  • چون کسم کردی اگر لابه کنم  ** مستمع شو لابه‌ام را از کرم 
  • Mademki beni adam ettin, yalvarırsam yalvarışımı kerem et, dinle.
  • زانک از نقشم چو بیرون برده‌ای  ** آن شفاعت هم تو خود را کرده‌ای  4160
  • Benim suretimden izhar ettiğin şefaati da yine sen ediyorsun demektir.
  • چون ز رخت من تهی گشت این وطن  ** تر و خشک خانه نبود آن من 
  • Çünkü bu yurt, benim malımdan, mülkümden bomboş, burada benim hiçbir şeyim yok. Evde kuru, yaş, ne varsa benim değil.
  • هم دعا از من روان کردی چو آب  ** هم نباتش بخش و دارش مستجاب 
  • Duamı su gibi akıttın, sebatını da bağışla ve o duayı kabul et.