English    Türkçe    فارسی   

5
526-550

  • این جهان محدود و آن خود بی حدست ** نقش و صورت پیش آن معنی سدست
  • Bir sofranın çevresine yüz tane adam oturur, yer. Fakat baş olmak isteyen iki adam dünyaya sığamaz.
  • آن نخواهد کین بود بر پشت خاک  ** تا ملک بکشد پدر را ز اشتراک 
  • O, dünya yüzünde bunun bulunmasını istemez. Hatta padişah padişahlığıma ortak olur diye babasını bile öldürür.
  • آن شنیدستی که الملک عقیم  ** قطع خویشی کرد ملکت‌جو ز بیم 
  • Duymuşsundur ya saltanat kısırdır derler. Padişahlık davasında olan, korkusundan akrabalığı filan hep keser, hepsinden vazgeçer.
  • که عقیمست و ورا فرزند نیست  ** هم‌چو آتش با کسش پیوند نیست 
  • Çünkü, saltanat kısırdır, onun oğlu yoktur. Ateş gibi kimseyle dostluğu olamaz.
  • هر چه یابد او بسوزد بر درد  ** چون نیابد هیچ خود را می‌خورد  530
  • Kimi bulursa yakar, yırtar. Kimseyi bulamazsa kendi kendisini yer.
  • هیچ شو وا ره تو از دندان او  ** رحم کم جو از دل سندان او 
  • Hiç ol da onun dişinden kurtul. O katı yürekliden merhameti az um!
  • چونک گشتی هیچ از سندان مترس  ** هر صباح از فقر مطلق گیر درس 
  • Hiç oldun mu o katı yürekliden korkma. Her sabah mutlak yokluktan ders al.
  • هست الوهیت ردای ذوالجلال  ** هر که در پوشد برو گردد وبال 
  • Ululuk, ululuk ıssı Allah’nın elbisesidir. Kim onu giymeye kalkışırsa vebale girer.
  • تاج از آن اوست آن ما کمر  ** وای او کز حد خود دارد گذر 
  • Taç onundur, kemer bizim. Vay haddini aşana!
  • فتنه‌ی تست این پر طاووسیت  ** که اشتراکت باید و قدوسیت  535
  • Bu tavusluk kanadı, sana bir sınamadır. Buna kapıldın mı Allah’ya ortak olmaya, onun gibi noksan sıfatlardan arı olduğunu davaya kalkışırsın.
  • قصه‌ی آن حکیم کی دید طاوسی را کی پر زیبای خود را می‌کند به منقار و می‌انداخت و تن خود را کل و زشت می‌کرد از تعجب پرسید کی دریغت نمی‌آید گفت می‌آید اما پیش من جان از پر عزیزتر است و این پر عدوی جان منست 
  • Hakimin birinin, gagasıyla güzelim kanatlarını yolup atan ve bedenini kel ve çirkin bir hale koyan tavus kuşunu görüp hayretle “Kendine acımıyor musun?” demesi, tavus kuşunun “Acıyorum ama bence can, kanattan daha değerlidir. Bu kanatsa benim can düşmanımdır” diye cevap vermesi
  • پر خود می‌کند طاوسی به دشت  ** یک حکیمی رفته بود آنجا بگشت 
  • Bir tavus kuşu, ovada kanatlarını yolmaktaydı. Hakimin biri gezmeye çıkmıştı.
  • گفت طاوسا چنین پر سنی  ** بی‌دریغ از بیخ چون برمی‌کنی 
  • Onu görüp dedi ki: Ey tavus böyle güzelim kanatları nasıl oluyor da kökünden yolup atıyorsun? Hiç acımıyor musun?
  • خود دلت چون می‌دهد تا این حلل  ** بر کنی اندازیش اندر وحل 
  • Bu süsü koparıp balçığa atmana gönlün nasıl razı oluyor?
  • هر پرت را از عزیزی و پسند  ** حافظان در طی مصحف می‌نهند 
  • Hafızlar o tüyleri beğendiklerinden alıp mushafların arasına koyuyorlar.
  • بهر تحریک هوای سودمند  ** از پر تو بادبیزن می‌کنند  540
  • Halk, havalanmak için tüylerinden yelpazeler yapıyorlar.
  • این چه ناشکری و چه بی‌باکیست  ** تو نمی‌دانی که نقاشش کیست 
  • Bu ne nankörlük bu ne cüret! Bilmiyor musun ki nakkaşın kim?
  • یا همی‌دانی و نازی می‌کنی  ** قاصدا قلع طرازی می‌کنی 
  • Yahut da biliyor da nazlanıyor; mahsustan o süsleri yoluyorsun.
  • ای بسا نازا که گردد آن گناه  ** افکند مر بنده را از چشم شاه 
  • Birçok naz vardır ki suç olur; kulu, padişahın gözünden düşürür.
  • ناز کردن خوشتر آید از شکر  ** لیک کم خایش که دارد صد خطر 
  • Nazlanmak, şekerden tatlıdır ama az çiğne, yüzlerce tehlikesi vardır.
  • ایمن آبادست آن راه نیاز  ** ترک نازش گیر و با آن ره بساز  545
  • Niyaz yolu emin bir yoldur. Nazı bırak da o yola düş.
  • ای بسا نازآوری زد پر و بال  ** آخر الامر آن بر آن کس شد وبال 
  • Nice nazlananlar vardır ki kol kanat çırpar ama nihayet o hal adama vebal olur.
  • خوشی ناز ار دمی بفرازدت  ** بیم و ترس مضمرش بگدازدت 
  • Nazın güzelliği seni bir an yüceltse bile onun gizli korkusu, seni eritir mahveder.
  • وین نیاز ار چه که لاغر می‌کند  ** صدر را چون بدر انور می‌کند 
  • Bu yalvarışa gelince: Seni zayıflatır. Zayıflatır ama parlak ayın on dördü gibi baş köşeye geçirir.
  • چون ز مرده زنده بیرون می‌کشد  ** هر که مرده گشت او دارد رشد 
  • Ölüden diriyi çekip çıkarınca ölen, doğru yolu bulur.
  • چون ز زنده مرده بیرون می‌کند  ** نفس زنده سوی مرگی می‌تند  550
  • Diriden ölüye çıkarınca da diri nefis, ölüm tarafına yönelir, ölüm tarafına dönüp dolaşır.