-
چون ندید او مار موسی را ثبات ** در حبال سحر پندارد حیات
- O, Musa’nın ejderhasını görmemiştir de büyücülerin iplerinde can var sanır.
-
مرغ کو ناخورده است آب زلال ** اندر آب شور دارد پر و بال
- Arı duru suyu içmeyen kuş, kara su içinde kanat çırpıp durur.
-
جز به ضد ضد را همی نتوان شناخت ** چون ببیند زخم بشناسد نواخت
- Zıt olmadıkça zıttı tanınamaz. Yara görülünce onulmaya başlanır.
-
لاجرم دنیا مقدم آمدست ** تا بدانی قدر اقلیم الست 600
- Hasılı Elest ikliminin kadrini bilesin diye dünya, önce gelmiştir.
-
چون ازینجا وا رهی آنجا روی ** در شکرخانهی ابد شاکر شوی
- Fakat buradan kurtulup oraya vardın mı ebed şeker hanesinde şükreder durursun.
-
گویی آنجا خاک را میبیختم ** زین جهان پاک میبگریختم
- Dersin ki: Sanki orada toprak elemişim. Bu tertemiz alemden kaçıp duruyormuşum.
-
ای دریغا پیش ازین بودیم اجل ** تا عذابم کم بدی اندر وجل
- Keşke bundan önce ölseydim de o balçıkta çektiklerim, daha az olsaydı.
-
در تفسیر قول رسول علیهالسلام ما مات من مات الا و تمنی ان یموت قبل ما مات ان کان برا لیکون الی وصول البر اعجل و ان کان فاجرا لیقل فجوره
- Rasul aleyhisselam’ın “Ölümünü ölmeden önce istiyen ölmemiş sayılır. İyiyse iyiliğe ulaşmaya acele eder, kötüyse kötülüğünün azalmasını diler” hadisinin tefsiri
-
زین بفرمودست آن آگه رسول ** که هر آنک مرد و کرد از تن نزول
- İşte onun için o her şeyi bilen peygamber, “Kim ölür bedenini terk ederse,
-
نبود او را حسرت نقلان و موت ** لیک باشد حسرت تقصیر و فوت 605
- Öldüğünden, göçtüğünden dolayı hasrete düşmez. Ancak taksiratından, fırsatı fevt ettiğinden hasrete düşer.
-
هر که میرد خود تمنی باشدش ** که بدی زین پیش نقل مقصدش
- Ölen keşke maksadıma bundan önce erişseydim diye diler.
-
گر بود بد تا بدی کمتر بدی ** ور تقی تا خانه زوتر آمدی
- Kötüyse, önce ölseydi kötülüğü daha az olurdu. İyiyse, iyilik yurduna daha önce gelirdi.
-
گوید آن بد بیخبر میبودهام ** دم به دم من پرده میافزودهام
- Kötü, haberim yokmuş, ben an be an önümdeki perdeleri arttırıp duruyormuşum.
-
گر ازین زودتر مرا معبر بدی ** این حجاب و پردهام کمتر بدی
- Bundan önce buraya göçseydim bu perdem, daha az olurdu der” buyurmuştur.
-
از حریصی کم دران روی قنوع ** وز تکبر کم دران چهرهی خشوع 610
- Hırsa düşüp kanaat yüzünü az yırt. Ululanıp aşağılanma yüzünü az incit.
-
همچنین از بخل کم در روی جود ** وز بلیسی چهرهی خوب سجود
- Hasisliğinden cömertlik yüzünü, Şeytanlığından secdenin güzelim cemalini az parala.
-
بر مکن آن پر خلد آرای را ** بر مکن آن پر رهپیمای را
- O cenneti bezeyen kanatları yolma. O yolları kaplayan kanatları koparma.
-
چون شنید این پند در وی بنگریست ** بعد از آن در نوحه آمد میگریست
- Tavus kuşu, bu öğüdü duyunca ona baktı. Sonra da zari, zari ağlamaya koyuldu.
-
نوحه و گریهی دراز دردمند ** هر که آنجا بود بر گریهش فکند
- O dertlini feryadı figanı orada bulunanları da feryada düşürdü.
-
وآنک میپرسید پر کندن ز چیست ** بیجوابی شد پشیمان میگریست 615
- Neden kanatlarını yoluyorsun diye soran cevapsız kalıp pişman bir halde ağlamalı oldu.
-
کز فضولی من چرا پرسیدمش ** او ز غم پر بود شورانیدمش
- Neden boşboğazlıkta bulundum da sordum? O, zaten dertle doluymuş, ben onu büsbütün coşturdum diyordu.
-
میچکید از چشم تر بر خاک آب ** اندر آن هر قطره مدرج صد جواب
- Gözlerinden akan yaşlar toprağa damlamakta idi. Damlayan katraların her birinde yüzlerce cevap vardı.
-
گریهی با صدق بر جانها زند ** تا که چرخ و عرش را گریان کند
- Doğru ve özden ağlayış, canlara dokunur, feleği ve arşı bile ağlatır.
-
عقل و دلها بیگمان عرشیاند ** در حجاب از نور عرشی میزیند
- Akıl ve gönüller, şüphe yok ki arşa mensuptur, hicap içinde olarak arş nurundan doğarlar.
-
در بیان آنک عقل و روح در آب و گل محبوساند همچون هاروت و ماروت در چاه بابل
- Akıl ve ruh da Harut ve Marut’un Babil Kuyusunda mahpus oldukları gibi balçık içinde mahpustur.
-
همچو هاروت و چو ماروت آن دو پاک ** بستهاند اینجا به چاه سهمناک 620
- Harut’la Marut gibi. O iki temiz melek de bu alemde korkunç bir kuyuda mahpusturlar.
-
عالم سفلی و شهوانی درند ** اندرین چه گشتهاند از جرمبند
- Aşağılık şehvet alemine düştüler de suçları yüzünden bu kuyuda bağlana kaldılar.