-
آن به آید که شوم زشت و کریه ** تا بوم آمن درین کهسار و تیه
- Madem ki iş böyle, dağlarda, ovalarda emin olabilmek için çirkin olmam daha iyi.
-
این سلاح عجب من شد ای فتی ** عجب آرد معجبان را صد بلا
- Ey yiğit, bu kanatlar, benim ululanma silahım kesildi. Ululanmaysa ululananları yüzlerce belaya uğratır.
-
بیان آنک هنرها و زیرکیها و مال دنیا همچون پرهای طاوس عدو جانست
- Hünerler, anlayışlı olmak ve dünya malını elde etmek, tavusun kanatları gibi insanın canına düşmandır
-
پس هنر آمد هلاکت خام را ** کز پی دانه نبیند دام را
- Nice hüner ve sanatlar vardır ki ham kişiyi helak eder. Çünkü o, taneye koşar, bu yüzden de tuzağı görmez.
-
اختیار آن را نکو باشد که او ** مالک خود باشد اندر اتقوا
- İhtiyarına sahip olmak, “Sakının” emrine uyan ve kendisine sahip olan adam için iyidir.
-
چون نباشد حفظ و تقوی زینهار ** دور کن آلت بینداز اختیار 650
- Kendini koruyamıyor kötülüklerden çekinemiyorsan sakın, o aleti uzaklaştırır, ihtiyarı bırak.
-
جلوهگاه و اختیارم آن پرست ** بر کنم پر را که در قصد سرست
- Benim de cilvelendiğim şey ve ihtiyarım, o kanattır. Onu yoluyorum, çünkü başıma kastetmede.
-
نیست انگارد پر خود را صبور ** تا پرش در نفکند در شر و شور
- Sabır sahibi, kendi kanadını yok farz eder, bu suretle kanadı da onu kötü düşüncelere sevk etmez.
-
پس زیانش نیست پر گو بر مکن ** گر رسد تیری به پیش آرد مجن
- Şu halde ona de ki: Kanadını yolma, onun bir zararı yoktur. Bu çeşit adama ok gelse önüne kalkanını tutar.
-
لیک بر من پر زیبا دشمنیست ** چونک از جلوهگری صبریم نیست
- Fakat bana bu güzel kanat düşmandır. Çünkü sabredemiyor, cilveleniyorum.
-
گر بدی صبر و حفاظم راهبر ** بر فزودی ز اختیارم کر و فر 655
- Eğer çekinme ve korunma bana yol gösterseydi ihtiyar yüzünden debdebem, devletim artardı.
-
همچو طفلم یا چو مست اندر فتن ** نیست لایق تیغ اندر دست من
- Ben çocuğa yahut sarhoşa benziyorum, sınanmalara tahammülüm yok. Benim elime kılıç vermek caiz değildir.
-
گر مرا عقلی بدی و منزجر ** تیغ اندر دست من بودی ظفر
- Eğer aklım olsaydı da beni men etseydi kılıç, elimde bir zafer vasıtası olurdu.
-
عقل باید نورده چون آفتاب ** تا زند تیغی که نبود جز صواب
- Güneş gibi nurlar saçan bir akıl lazım ki doğrudan başka bir suretle kılıç vurmasın.
-
چون ندارم عقل تابان و صلاح ** پس چرا در چاه نندازم سلاح
- Parlak aklım ve iyi bir huyum yok, şu halde silahımı neden kuyuya atmayayım?
-
در چه اندازم کنون تیغ و مجن ** کین سلاح خصم من خواهد شدن 660
- Bu silah, bana düşman olacak. Onun için kılıçla kalkanı kuyuya atıyorum.
-
چون ندارم زور و یاری و سند ** تیغم او بستاند و بر من زند
- Ne kolumda kuvvet var, ne dayanacağım bir yer. Kılıcımı atmazsam düşmanım elimden alır onunla beni yaralar.
-
رغم این نفس وقیحهخوی را ** که نپوشد رو خراشم روی را
- Bu kötü huylu nefis, yüzünü örtmemekte. Ben de onun inadına yüzümü yırtmadayım.
-
تا شود کم این جمال و این کمال ** چون نماند رو کم افتم در وبال
- Bu suretle şu yücelik, şu güzellik azalsın da tamamı ile bitince de ben vebale az düşeyim.
-
چون بدین نیت خراشم بزه نیست ** که به زخم این روی را پوشیدنیست
- Yüzümü bu niyetle yırttığımdan suçum yok. Çünkü, bu yüzü yaralarla örtmek gerek.
-
گر دلم خوی ستیری داشتی ** روی خوبم جز صفا نفراشتی 665
- Gönlüm, gizlenme huyuna sahip olsaydı yüzüm, günden güne parlar, güzelleşirdi.
-
چون ندیدم زور و فرهنگ و صلاح ** خصم دیدم زود بشکستم سلاح
- Kuvvetim kudretim yok, iyiliğe de meyledemiyorum. Bunu gördüm, düşmanımı da gördüm, derhal silahımı kırdım.
-
تا نگردد تیغ من او را کمال ** تا نگردد خنجرم بر من وبال
- Bu suretle de onun bana üstün olmamasına, hançerimin kendime vebal olmamasına gayret etmiş oldum.
-
میگریزم تا رگم جنبان بود ** کی فرار از خویشتن آسان بود
- Damarım oynadıkça kaçıyorum, çünkü adamın kendisinden kaçması kolaydır.
-
آنک از غیری بود او را فرار ** چون ازو ببرید گیرد او قرار
- Başkasından kaçan, ondan kurtulunca karar eder.
-
من که خصمم هم منم اندر گریز ** تا ابد کار من آمد خیزخیز 670
- Halbuki benim düşmanım da benim, benden kaçan da ben. Şu halde işim kıyamete kadar boyuna kaçmaktır.