-
فقر فخری را فنا پیرایه شد ** چون زبانهی شمع او بیسایه شد
- “Yokluk benim iftiharımdır” sırrına ziynet yokluktur. Bu çeşit adam, mumun alevi gibi gölgesizdir.
-
شمع جمله شد زبانه پا و سر ** سایه را نبود بگرد او گذر
- Mum, baştan aşağı alevden ibarettir. Gölge onun çevresine uğrayamaz.
-
موم از خویش و ز سایه در گریخت ** در شعاع از بهر او کی شمع ریخت 675
- Mum kendisinden de kaçtı, gölgeden de. Mumu dökenin isteğine uydu,ışığına sığındı.
-
گفت او بهر فنایت ریختم ** گفت من هم در فنا بگریختم
- Mumu döken muma der ki: Seni yok olmak için döktüm. O da, ben yokluğa kaçtım diye cevap verir.
-
این شعاع باقی آمد مفترض ** نه شعاع شمع فانی عرض
- Bu var olan ışık, lazım bir ışıktır, geçici ve arızi ışık gibi değil.
-
شمع چون در نار شد کلی فنا ** نه اثر بینی ز شمع و نه ضیا
- Mum ateşte tamamı ile yok oldu mu artık ondan ne bir eser görürsün ne bir ışık!
-
هست اندر دفع ظلمت آشکار ** آتش صورت به مومی پایدار
- Suret ateşi karanlığı gidermek için mum suretinde durur.
-
برخلاف موم شمع جسم کان ** تا شود کم گردد افزون نور جان 680
- Beden mumu şu görünen mumun aksinedir; yok oldukça can nuru artar.
-
این شعاع باقی و آن فانیست ** شمع جان را شعلهی ربانیست
- Bu ebedi ışıktır, mumsa geçici. Can mumunun alevi, Allah’ya aittir.
-
این زبانهی آتشی چون نور بود ** سایهی فانی شدن زو دور بود
- Ateşten meydana gelen şu ateş, nur olduğundan geçici gölge, ondan uzaklaşmıştır.
-
ابر را سایه بیفتد در زمین ** ماه را سایه نباشد همنشین
- Bulutun gölgesi yere düşer. Fakat gölge, ayla düşüp kalkmaz.
-
بیخودی بیابریست ای نیکخواه ** باشی اندر بیخودی چون قرص ماه
- A bahtı yaver kişi, kendinden geçmek, bulutsuz bir jale gelmektir. Kendinden geçtin mi değirmi aya benzersin.
-
باز چون ابری بیاید رانده ** رفت نور از مه خیالی مانده 685
- Fakat rüzgâr bir bulutu sürüp getirdi mi o vakit Ay'ın nûru gider ve ancak bir hayal kalır. (TM)
-
از حجاب ابر نورش شد ضعیف ** کم ز ماه نو شد آن بدر شریف
- Bulut ardında kalmasından o Ay'ın nûru zayıflar, tam ay halinde iken yeni hilâlden daha zayıf olur. (TM)
-
مه خیالی مینماید ز ابر و گرد ** ابر تن ما را خیالاندیش کرد
- Bulut ve toz yüzünden ay, bir hayal gibi görünür. İşte beden bulutu da bizi hayal düşüncesine sürer.
-
لطف مه بنگر که این هم لطف اوست ** که بگفت او ابرها ما را عدوست
- Ayın lutfuna bak ki bu da onun lutfudur, çünkü bize, bulutlar düşmanımızdır demiştir.
-
مه فراغت دارد از ابر و غبار ** بر فراز چرخ دارد مه مدار
- Ay, ne buluta aldırış eder, ne toza. O, göğün yücesindedir.
-
ابر ما را شد عدو و خصم جان ** که کند مه را ز چشم ما نهان 690
- Bulut bizim canımıza düşmandır. Bulut bizim gözümüzden ayı gizler.
-
حور را این پرده زالی میکند ** بدر را کم از هلالی میکند
- Bu perde, huriyi Zâl gibi kuvvetlendirir, dolunayı yeni aydan daha noksan bir hale getirir.
-
ماه ما را در کنار عز نشاند ** دشمن ما را عدوی خویش خواند
- Ay bizi yücelik kucağına oturtmuş, düşmanımızı kendi düşmanı saymıştır.
-
تاب ابر و آب او خود زین مهست ** هر که مه خواند ابر را بس گمرهست
- Bulutun letafeti ve parlaklığı da yandandır. Fakat buluta ay diyen hayli yol sapıtmıştır.
-
نور مه بر ابر چون منزل شدست ** روی تاریکش ز مه مبدل شدست
- Ayın nuru buluta vurdu mu onun kara yüzünü ay gibi parlatır.
-
گرچه همرنگ مهست و دولتیست ** اندر ابر آن نور مه عاریتیست 695
- Gerçi ayla aynı renge boyanmıştır. Bu da bir devlettir ama buluttaki o nur, eğretidir.
-
در قیامت شمس و مه معزول شد ** چشم در اصل ضیا مشغول شد
- Kıyamette güneş de kalmaz, ay da. Göz ışığın aslı ile meşgul olur.
-
تا بداند ملک را از مستعار ** وین رباط فانی از دارالقرار
- Bu suretle temelli mülkle eğreti mülk seçilir. Şu fani konak, karar yurdundan ayrılır.