English    Türkçe    فارسی   

5
794-818

  • واسطه هر جا فزون شد وصل جست  ** واسطه کم ذوق وصل افزونترست 
  • Nerede vasıta çoğalırsa ulaşma kaybolur gider.
  • از سبب‌دانی شود کم حیرتت  ** حیرت تو ره دهد در حضرتت  795
  • Şaşkınlığın, her şeyi sebepten bilmendendir. Halbuki hayret, sana o tapıya yol açar.
  • این بقاها از فناها یافتی  ** از فنااش رو چرا برتافتی 
  • Bu varlıkları yokluklardan buldun. Öyleyse neden yokluktan yüz çevirdin?
  • زان فناها چه زیان بودت که تا  ** بر بقا چفسیده‌ای ای نافقا 
  • O yokluktan ne ziyana uğradın ki varlığa yapıştın a yer faresi!
  • چون دوم از اولینت بهترست  ** پس فنا جو و مبدل را پرست 
  • Madem ki ikinci evvelkinden daha iyidir, yokluğu ara, insanı halden hale değiştirene tap.
  • صد هزاران حشر دیدی ای عنود  ** تاکنون هر لحظه از بدو وجود 
  • A inatçı, varlığa düştüğün demden beri şimdiye kadar her lahza yüz binlerce haşir gördün.
  • از جماد بی‌خبر سوی نما  ** وز نما سوی حیات و ابتلا  800
  • Haberin yokken cemad aleminden yetişip gelişen nebat alemine geldin. Nebat aleminden de hayat ve iptila alemine düştün.
  • باز سوی عقل و تمییزات خوش  ** باز سوی خارج این پنج و شش 
  • Sonra tekrar güzelim akıl ve temyiz alemine gider, bu beş duyguyla altı cihet aleminden kurtulursun.
  • تا لب بحر این نشان پایهاست  ** پس نشان پا درون بحر لاست 
  • Bu ayak izleri, deniz kıyısına kadar gider. Sonra deniz içinde ayak izleri yok olur biter.
  • زانک منزلهای خشکی ز احتیاط  ** هست دهها و وطنها و رباط 
  • Çünkü kuruluk menzillerinde ihtiyat için köyler vardır, yurtlar vardır, konaklar vardır.
  • باز منزلهای دریا در وقوف  ** وقت موج و حبس بی‌عرصه و سقوف 
  • Deniz konakları da durup dinlenmeyen, sahası ve tavanı olmayan dalgalanmalardır.
  • نیست پیدا آن مراحل را سنام  ** نه نشانست آن منازل را نه نام  805
  • O menzillerin nişanesi adı sanı yoktur.
  • هست صد چندان میان منزلین  ** آن طرف که از نما تا روح عین 
  • Nebat aleminden sırf ruh alemine kadar her iki konak arasında bunlar gibi yüzlerce konak vardır.
  • در فناها این بقاها دیده‌ای  ** بر بقای جسم چون چفسیده‌ای 
  • Yokluklarda bu varlığı gördün de nasıl beden varlığına böyle yapıştın?
  • هین بده ای زاغ این جان باز باش  ** پیش تبدیل خدا جانباز باش 
  • Kendine gel ey kuzgun, kendine gel de şu canı ver, doğan kuşu ol. Tanrı’nın halden hale döndürmesi karşısında canınla başınla oyna.
  • تازه می‌گیر و کهن را می‌سپار  ** که هر امسالت فزونست از سه پار 
  • Yeniyi al, eskiyi bırak. Çünkü her yılın, geçen üç yıldan daha artıştır daha üstün.
  • گر نباشی نخل‌وار ایثار کن  ** کهنه بر کهنه نه و انبار کن  810
  • Hurma fidanı gibi ihsan sahibi olamazsam var, eskiyi eskiye kat ambarına yığ!
  • کهنه و گندیده و پوسیده را  ** تحفه می‌بر بهر هر نادیده را 
  • O eski, kokmuş ve pörsümüş şeyi körlere hediye et.
  • آنک نو دید او خریدار تو نیست  ** صید حقست او گرفتار تو نیست 
  • Yeniyi gören seni almaz. O Tanrı’ya av olur, sana tutulmaz.
  • هر کجا باشند جوق مرغ کور  ** بر تو جمع آیند ای سیلاب شور 
  • Ey kara ve tuzlu su, nerede kör kuş varsa bölük, bölük senin başına toplanır.
  • تا فزاید کوری از شورابها  ** زانک آب شور افزاید عمی 
  • Bu suretle de körlükleri artar. Çünkü kara su, körlüğü arttırır.
  • اهل دنیا زان سبب اعمی‌دل‌اند  ** شارب شورابه‌ی آب و گل‌اند  815
  • Dünya ehlinin bu sebeple gönül gözleri kördür; onlar, balçıkla bulanmış su içerler.
  • شور می‌ده کور می‌خر در جهان  ** چون نداری آب حیوان در نهان 
  • Madem ki gizli bir alemde abıhayatın yok, şu halde kara ve tuzlu suyu ver, kötülüğü al bu alemde!
  • با چنین حالت بقا خواهی و یاد  ** هم‌چو زنگی در سیه‌رویی تو شاد 
  • Bu halle bir de varlık istiyor, onu anıyorsun ha. Halbuki sen, zenci gibi kara yüzlü olmakla neşelisin.
  • در سیاهی زنگی زان آسوده است  ** کو ز زاد و اصل زنگی بوده است 
  • Zenci aslından öyle doğduğundan, aslından zenci olduğundan o kara renkten hoşlanır, rahattır.