-
سوی خوارمشاه حمالان کشان ** میکشیدندش که تا بیند نشان
- Hamallara verip görsün diye Harzemşah’ın huzuruna götürdüler.
-
سبزوارست این جهان و مرد حق ** اندرین جا ضایعست و ممتحق
- Bu cihan, Sebzvar’dır. Tanrı eri, burada zayi olur gider.
-
هست خوارمشاه یزدان جلیل ** دل همی خواهد ازین قوم رذیل
- Harzemşah ulu Tanrıdır. Bu rezil kavimden gönül istemektedir.
-
گفت لا ینظر الی تصویرکم ** فابتغوا ذا القلب فیتدبیر کم
- Peygamber, “Tanrı, suretlerinize bakmaz, kalbe bakar. Kalp işlerinizi düzene koyun” demiştir.
-
من ز صاحبدل کنم در تو نظر ** نه به نقش سجده و ایثار زر 870
- Tanrı, ben sana, bir gönül sahibinden bakarım. Secdene, altın vermene bakmam bile demektedir.
-
تو دل خود را چو دل پنداشتی ** جست و جوی اهل دل بگذاشتی
- Sen, gönlünü gönül sandın da gönül sahiplerini aramayı bıraktın.
-
دل که گر هفصد چو این هفت آسمان ** اندرو آید شود یاوه و نهان
- Gönül öyle bir varlıktır ki bu yedi gök gibi yedi yüz tanesini oraya koysan kaybolur gider.
-
این چنین دل ریزهها را دل مگو ** سبزوار اندر ابوبکری بجو
- Bu çeşit gönül kırıklarına gönül deme. Sebzvar’da Ebubekir arama.
-
صاحب دل آینهی ششرو شود ** حق ازو در شش جهت ناظر بود
- Gönül sahibi, altı yüzlü aynadır. Tanrı, altı cihette de o aynadan nazar eder durur.
-
هر که اندر شش جهت دارد مقر ** نکندش بیواسطهی او حق نظر 875
- Altı cihette bulunan, bu cihetlerden kurtulamayan kişiye Tanrı, o gönül sahibi vasıta olamadıkça nazar etmez.
-
گر کند رد از برای او کند ** ور قبول آرد همو باشد سند
- Birisini reddederse onun için eder. Kabul ederse yine şefaatçi odur.
-
بیازو ندهد کسی را حق نوال ** شمهای گفتم من از صاحبوصال
- O olmadıkça Tanrı kimseye rızk vermez. İşte ben, vuslata ulaşan kişinin ahvalinden bir miktarcığını söyledim.
-
موهبت را بر کف دستش نهد ** وز کفش آن را به مرحومان دهد
- Tanrı, ihsanını onun eline kor da acınanlara onun elinden ihsanda bulunur.
-
با کفش دریای کل را اتصال ** هست بیچون و چگونه و بر کمال
- Onun avucu ile bütünlük denizi birleşmiştir. O, neliksiz ve niteliksizdir ve tam kemal sahibidir.
-
اتصالی که نگنجد در کلام ** گفتنش تکلیف باشد والسلام 880
- Söze sığmayan bu birleşmeyi söylemenin imkanı yoktur vesselam.
-
صد جوال زر بیاری ای غنی ** حق بگوید دل بیار ای منحنی
- Ey zengin, yüzlerce çuval altın getirsen Tanrı der ki: A iki büklüm adam gönül getir.
-
گر ز تو راضیست دل من راضیم ** ور ز تو معرض بود اعراضیم
- Gönül senden razı ise ben de razıyım. Gönül senden yüz çevirmişse ben de yüz çeviririm.
-
ننگرم در تو در آن دل بنگرم ** تحفه او را آر ای جان بر درم
- Sana bakmam, o gönle bakarım. Ey canı kapımda olan, bana armağan olarak gönül getir.
-
با تو او چونست هستم من چنان ** زیر پای مادران باشد جنان
- Gönül sahibi, seninle nasılsa ben de öyleyim. Cennetler anaların ayakları altındadır.
-
مادر و بابا و اصل خلق اوست ** ای خنک آنکس که داند دل ز پوست 885
- Halkın anası da odur, babası da odur, aslı da o. Ne mutlu gönlü deriden bedenden ayırt edebilen kişiye.
-
تو بگویی نک دل آوردم به تو ** گویدت پرست ازین دلها قتو
- Sen dersin ki işte, sana gönül getirdim ya. Fakat o der ki: Kutu (şehir), bu gönüllerle dopdolu.
-
آن دلی آور که قطب عالم اوست ** جان جان جان جان آدم اوست
- Sen, bana alemin kutbu olan gönlü getir. İnsanın canının canının canının canı, o gönüldür.
-
از برای آن دل پر نور و بر ** هست آن سلطان دلها منتظر
- İşte onun için o gönüller sultanı, nur ve ihsanlarla dolu olan gönlü beklemektedir.
-
تو بگردی روزها در سبزوار ** آنچنان دل را نیابی ز اعتبار
- Sen günlerce Sebzvar şehrinde gezip dolaşsan o çeşit bir gönül bulamazsın.
-
پس دل پژمردهی پوسیدهجان ** بر سر تخته نهی آن سو کشان 890
- Nihayet solmuş, pörsümüş bir gönül bulur, onu salacaya kor, o tarafa götürürsün.