چون نماند شیشههای رنگرنگ ** نور بیرنگت کند آنگاه دنگ 990
Renk,renk camlar kalmadı mı, o vakitler seni renksiz nur hayran eder.
خوی کن بیشیشه دیدن نور را ** تا چو شیشه بشکند نبود عمی
Nuru, camsız görmeyi adet edin de cam kırılınca kör kalmayasın.
قانعی با دانش آموخته ** در چراغ غیر چشم افروخته
Öğrenilmiş, bellenmiş bilgiye kani olmuş, gözünü başkasının nuru ile aydınlatmışsın.
او چراغ خویش برباید که تا ** تو بدانی مستعیری نیفتا
O da, o ışığı iğreti aldığını bilesin diye senden mumunu kapıverir.
گر تو کردی شکر و سعی مجتهد ** غم مخور که صد چنان بازت دهد
Fakat sen şükreder, çalışıp çabalarsan gam yeme. Sana bunun gibi yüzlercesini verir.
ور نکردی شکر اکنون خون گری ** که شدست آن حسن از کافر بری 995
Şükretmiyorsan artık kan ağla. Çünkü o güzellik kafirden ayrılmıştır.
امة الکفران اضل اعمالهم ** امة الایمان اصلح بالهم
Küfre ümmet olanların işleri borçtur. İmana ümmet olanların kalpleri temizdir, özleri halistir.
گم شد از بیشکر خوبی و هنر ** که دگر هرگز نبیند زان اثر
Şükür etmeyenden güzellikte kaybolur, hüner ve sanat da. Artık bir daha ondan bir eser bile göremez.
خویشی و بیخویشی و سکر وداد ** رفت زان سان که نیاردشان به یاد
Akrabalık akraba olmayış, şükür ve sevgi, öyle bir gider ki bir daha aklına bile gelmez.
که اضل اعمالهم ای کافران ** جستن کامست از هر کامران
Ey kafirler, “Yaptıkları işledikleri boştur” ayeti, her murada erişmiş kişinin elinden o muradın, o maksadın çıkıp gitmesidir.
جز ز اهل شکر و اصحاب وفا ** که مریشان راست دولت در قفا 1000
Yalnız şükür ehliyle vefa sahiplerinin elde ettikleri kaybolmaz. Çünkü devlet, onların arkalarındadır.
دولت رفته کجا قوت دهد ** دولت آینده خاصیت دهد
Elden giden devlet, nereden kuvvet verecek? İnsana kuvvet ve kudret, gelecek devletten gelir.
قرض ده زین دولت اندر اقرضوا ** تا که صد دولت ببینی پیش رو
“Borç verin” emrine uy da bu devletten borç ver. Bu suretle önünde yüzlerce devlet görürsün.
اندکی زین شرب کم کن بهر خویش ** تا که حوض کوثری یابی به پیش
Bu içilen şeyden, biraz iç de önünde kevser havuzunu bulasın.
جرعه بر خاک وفا آنکس که ریخت ** کی تواند صید دولت زو گریخت
Vefa toprağına bir yudumcuk döken kişiden devlet avı, nasıl olur da kaçabilir?
خوش کند دلشان که اصلح بالهم ** رد من بعد التوی انزالهم 1005
Tanrı, onları gönüllerini hoş eder. “Özleri doğrulmuştur halistir” Tanrı, onlara ihsan ettikleri şeyleri, o şeyler mahvolup bittikten sonra yine ihsan eder.
ای اجل وی ترک غارتساز ده ** هر چه بردی زین شکوران باز ده
Ey ecel, ey köyü yağmalayan , bu şükreden kullardan ne aldıysan geri ver der.
وا دهد ایشان بنپذیرند آن ** زانک منعم گشتهاند از رخت جان
Ecel verir, verir ama onu kabul etmezler. Çünkü can nimetleriyle nimetlenmişlerdir.
صوفییم و خرقهها انداختیم ** باز نستانیم چون در باختیم
Biz sofiyiz, hırkalarımızı attık. Mademki oynayıp yutulduk, artık geri almayız.
ما عوض دیدیم آنگه چون عوض ** رفت از ما حاجت و حرص و غرض
Biz, verdiğimiz şeylere karşılık ihsanlar elde ettik; bizden ihtiyaç, hırs ve garez gitti.
ز آب شور و مهلکی بیرون شدیم ** بر رحیق و چشمهی کوثر زدیم 1010
Tuzlu ve helak edici sudan çıktık, arı duru suya, kevser kaynağına atıldık. Ey alem başkalarına ettiğin şeyler, vefasızlıktır, hiledir, aşırı nazdır.
آنچ کردی ای جهان با دیگران ** بیوفایی و فن و ناز گران
Biz, verdiğimiz şeylere karşılık ihsanlar elde ettik bütün onları, senin başına döktük.
بر سرت ریزیم ما بهر جزا ** که شهیدیم آمده اندر غزا
Çünkü biz savaşa girmiş, savaşa girmiş savaşta şehit olmuş erleriz derler.
تا بدانی که خدای پاک را ** بندگان هستند پر حمله و مری
Sen de bu suretle bil ki pak Tanrı’nın yürekli ve yiğit öyle kulları vardır ki,
سبلت تزویر دنیا بر کنند ** خیمه را بر باروی نصرت زنند
Dünya yalanının bıyığını koparırlar, otağlarını yardım burcunun ta üstüne kurarlar.