-
زین مناره صد هزاران همچو عاد ** در فتادند و سر و سر باد داد
- Bu minareden Âd gibi yüz binlercesi tepesi üstüne düştü, başlarını da yele verdiler, canlarını da.
-
سرنگون افتادگان را زین منار ** مینگر تو صد هزار اندر هزار
- Bu minareden tepesi üstüne düşen milyonlarca kişiye bak.
-
تو رسنبازی نمیدانی یقین ** شکر پاها گوی و میرو بر زمین
- İp üstünde oynamayı bilmiyorsan ayaklarına şükret, yeryüzünde yürü.
-
پر مساز از کاغذ و از که مپر ** که در آن سودا بسی رفتست سر
- Kendine kâğıttan kanat yapıp dağdan uçmaya kalkışma. Bu sevdada niceler başından oldu.
-
گرچه آن صوفی پر آتش شد ز خشم ** لیک او بر عاقبت انداخت چشم 1355
- O sofi, kızgınlıktan ateşlendi, ateşe döndü ama işin sonuna göz attı.
-
اول صف بر کسی ماندم به کام ** کو نگیرد دانه بیند بند دام
- Taneyi almayan ve tuzağı gören kişi, ilk saftan adım atar atmaz durur, ileri gitmez.
-
حبذا دو چشم پایان بین راد ** که نگه دارند تن را از فساد
- İşin sonunu gören gözlere ne mutlu. Onlar, bedenin bozulup çürüyüşünü görürler.
-
آن ز پایاندید احمد بود کو ** دید دوزخ را همینجا مو به مو
- Ahmed’in gözü de onu görmüş, cehennemi buradayken kıldan kıla seyretmişti.
-
دید عرش و کرسی و جنات را ** تا درید او پردهی غفلات را
- Arşı, kürsüyü, cennetleri görmüş, gaflet perdelerini yırtmıştı.
-
گر همیخواهی سلامت از ضرر ** چشم ز اول بند و پایان را نگر 1360
- Zarardan kurtulmak istiyorsan gözünü işin önünde kapa, sonuna bak.
-
تا عدمها ار ببینی جمله هست ** هستها را بنگری محسوس پست
- Sona bak da yokları var gör, varları, duyguyla duyulan aşağılık bir şey bul.
-
این ببین باری که هر کش عقل هست ** روز و شب در جست و جوی نیستست
- Bâri şunu gör:Akıllı olan herkes gece gündüz yoku aramadadır.
-
در گدایی طالب جودی که نیست ** بر دکانها طالب سودی که نیست
- Yoksulluğa düşüp de cömertliği kim aramaz, dükkânlarda bir kâr elde etmeyi kim istemez?
-
در مزارع طالب دخلی که نیست ** در مغارس طالب نخلی که نیست
- Tarlalarda kim mahsul istemez, fidanlıklardan kim bir fidan ummaz?
-
در مدارس طالب علمی که نیست ** در صوامع طالب حلمی که نیست 1365
- Medreselerde bilgi elde etmeyi istemeyen, ibadet yurtlarında Allah lütfunu dilemeyen var mı?
-
هستها را سوی پس افکندهاند ** نیستها را طالبند و بندهاند
- Bütün bunlar varları, ardlarına atmışlar yokları istemekte, yoklara kul olmaktadırlar.
-
زانک کان و مخزن صنع خدا ** نیست غیر نیستی در انجلا
- Çünkü Allah sanatının madeni mahzeni, yokluktan başka bir yerde tecelli etmez.
-
پیش ازین رمزی بگفتستیم ازین ** این و آن را تو یکی بین دو مبین
- Bundan önce bir remizdir söylemiştik. Sakın bunu ve onu iki görme.
-
گفته شد که هر صناعتگر که رست ** در صناعت جایگاه نیست جست
- Demiştik ki her sanat sahibi, sanatını meydana getirmek için yokluk arar.
-
جست بنا موضعی ناساخته ** گشته ویران سقفها انداخته 1370
- Mimar, yapılmamış bir yer, yıkılmış, tavanları çökmüş bir yurt arar.
-
جست سقا کوزای کش آب نیست ** وان دروگر خانهای کش باب نیست
- Saka, içinde su olmayan kap peşindedir. Dülger, kapısı bulunmayan bir ev aramaktadır.
-
وقت صید اندر عدم بد حملهشان ** از عدم آنگه گریزان جملهشان
- Avlanma zamanında hepsi de yokluğa saldırırlar. Ondan sonra da hepsi yokluktan kaçarlar.
-
چون امیدت لاست زو پرهیز چیست ** با انیس طمع خود استیز چیست
- Mademki ümidin yoklukta, neden çekiniyorsun ondan? Tamahının enis olduğu şeyden bu çekinme nedir?
-
چون انیس طمع تو آن نیستیست ** از فنا و نیست این پرهیز چیست
- Mademki tamahın o yokluktur, yokluktan, yok oluştan bu kaçışın neden?
-
گر انیس لا نهای ای جان به سر ** در کمین لا چرایی منتظر 1375
- Eğer bir yuvaya enis olmuşsan neden yokluk pususunda bekliyorsun a canım?