-
هر کجا این نیستی افزونترست ** کار حق و کارگاهش آن سرست 1470
- Nerde yokluk fazlaysa orası Allah tezgâhıdır, Allah işi oradadır.
-
نیستی چون هست بالایین طبق ** بر همه بردند درویشان سبق
- Yokluk , en yüksek derece olduğundan yoksullar, oraya vardılar, ödülü aldılar.
-
خاصه درویشی که شد بی جسم و مال ** کار فقر جسم دارد نه سال
- Hele bedenini, malını yok etmiş derviş, hepsinden ileridir. Fakat iş beden yokluğundadır, dilencilikte değil.
-
سایل آن باشد که مال او گداخت ** قانع آن باشد که جسم خویش باخت
- Dilenci, malı bitmiş kişidir; kanaat sahibi ise, bedenine kıyan kişi.
-
پس ز درد اکنون شکایت بر مدار ** کوست سوی نیست اسپی راهوار
- Artık dertten şikâyet etme. Çünkü dert , insanı yokluğa sürüp götüren rahvan bir attır.
-
این قدر گفتیم باقی فکر کن ** فکر اگر جامد بود رو ذکر کن 1475
- Ben bu kadarını söyledim, ötesini sen düşün. Fikrin donmuşsa , düşünemiyorsan yürü, zikret.
-
ذکر آرد فکر را در اهتزاز ** ذکر را خورشید این افسرده ساز
- Zikir, fikri titretir, harekete getirir. Zikri bu donmuş fikre güneş yap.
-
اصل خود جذبه است لیک ای خواجهتاش ** کار کن موقوف آن جذبه مباش
- İşin aslı cezp eder. Fakat kardeş , işten kalıp o cezbeyi bekleme.
-
زانک ترک کار چون نازی بود ** ناز کی در خورد جانبازی بود
- Çünkü işi bırakmak , nazlanmaya benzer. Canıyla oynayan hiç nazlanabilir mi?
-
نه قبول اندیش نه رد ای غلام ** امر را و نهی را میبین مدام
- Oğul,ne kabul edilmeyi düşün, ne reddedilmeyi. Sen daima emri, nehyi gör, gözet.
-
مرغ جذبه ناگهان پرد ز عش ** چون بدیدی صبح شمع آنگه بکش 1480
- Derken cezbe kuşu , birden bire çerden çöpten yapılmış yuvasından uçar, görünüverir. Onu gördün mü sabah oldu demektir, mumu o vakit söndür.
-
چشمها چون شد گذاره نور اوست ** مغزها میبیند او در عین پوست
- Gözler , perdeleri delip hakikati görmeye başladı mı bu nur, onun nurudur artık. Bu nura sahip olan , dışa bakar, içi görür.
-
بیند اندر ذره خورشید بقا ** بیند اندر قطره کل بحر را
- Zerrede ebedî varlık güneşini görür, katrada bütün denizi.
-
بار دیگر رجوع کردن به قصهی صوفی و قاضی
- Yine sofi hikâyesi,sofiyle kadı
-
گفت صوفی در قصاص یک قفا ** سر نشاید باد دادن از عمی
- Sofi dedi ki: Kafaya yenen bir sille yüzünden körcesine baş vermeye gelmez.
-
خرقهی تسلیم اندر گردنم ** بر من آسان کرد سیلی خوردنم
- Teslim hırkasını giyinmişim, bana sille yemek kolay gelir.
-
دید صوفی خصم خود را سخت زار ** گفت اگر مشتش زنم من خصموار 1485
- Düşmanını pek arık gördü, ben de düşmanca bir yumruk vursam.
-
او به یک مشتم بریزد چون رصاص ** شاه فرماید مرا زجر و قصاص
- Kalay gibi eriyip akıverecek. Derken padişah kısas emredecek.
-
خیمه ویرانست و بشکسته وتد ** او بهانه میجود تا در فتد
- Zaten çadır harap, direk kırık, yıkılmaya bahane arıyor.
-
بهر این مرده دریغ آید دریغ ** که قصاصم افتد اندر زیر تیغ
- Bu ölü herif için kılıç altına gitmek, kısasa razı olmak yazıktır doğrusu, yazık dedi.
-
چون نمیتوانست کف بر خصم زد ** عزمش آن شد کش سوی قاضی برد
- Onu dövemediğinden kadıya götürmeyi kurdu.
-
که ترازوی حق است و کیلهاش ** مخلص است از مکر دیو و حیلهاش 1490
- Çünkü kadı, Allahnın terazisidir. Kilesine şeytan hilesi giremez.
-
هست او مقراض احقاد و جدال ** قاطع جن دو خصم و قیل و قال
- O, hasetlerin, çekişlerin makasıdır. İki düşmanın savaşını, dedikodusunu keser.
-
دیو در شیشه کند افسون او ** فتنهها ساکن کند قانون او
- Afsunu ,şeytanı şişeye hapseder. Kanunu, fitneleri yatıştırır.
-
چون ترازو دید خصم پر طمع ** سرکشی بگذارد و گردد تبع
- Tamahkâr düşman teraziyi görünce serkeşliği bırakır, onun hükmüne uyar.
-
ور ترازو نیست گر افزون دهیش ** از قسم راضی نگردد آگهیش
- Fakat terazi olmazsa çok bile versen payına razı olmaz.