-
کشته از ذوق سنان دادگر ** میبسوزد که بزن زخمی دگر
- Bu çeşit adam, ihsan sahibi kılıcın zevkiyle öldürülmüştür; fakat bir kere daha vur diye yanar, sızlanır durur.
-
والله از عشق وجود جانپرست ** کشته بر قتل دوم عاشقترست
- Vallahi şehit olan, o canlar bağışlayan varlığın aşkıyla ikinci defa öldürülmeye öyle bir âşıktır ki!
-
گفت قاضی من قضادار حیم ** حاکم اصحاب گورستان کیم
- Kadı dedi ki: Ben dirilere hükmederim, mezarlıkta yatan ölülere değil.
-
این به صورت گر نه در گورست پست ** گورها در دودمانش آمدست 1545
- Bu, görünüşte mezarda alçalmış, ölü değil ama mezarlar onun varlığında gizli.
-
بس بدیدی مرده اندر گور تو ** گور را در مرده بین ای کور تو
- Mezarda ölüyü çok gördün, bir de ölüde mezarı gör ey kör adam.
-
گر ز گوری خشت بر تو اوفتاد ** عاقلان از گور کی خواهند داد
- Bir mezardan üstüne bir kerpiç düşse ne yaparsın, akıllılar kalkarlar, mezardan dâvacı olurlar mı?
-
گرد خشم و کینهی مرده مگرد ** هین مکن با نقش گرمابه نبرد
- Ölüye kızıp da kinlenmeye, öç almaya kalkışma. Hamam duvarındaki resimle kavgaya girişme.
-
شکر کن که زندهای بر تو نزد ** کانک زنده رد کند حق کرد رد
- Şükret ki sana bir diri vurmadı. Çünkü dirinin reddettiğini Allah da reddeder.
-
خشم احیا خشم حق و زخم اوست ** که به حق زندهست آن پاکیزهپوست 1550
- Dirilerin kızgınlığı, Allah kızgınlığıdır, Allah zahmıdır. Çünkü o dışı temiz kişi, Allahyla diridir.
-
حق بکشت او را و در پاچهش دمید ** زود قصابانه پوست از وی کشید
- Allah onu öldürmüş, ayağından üflemiş, çabucak kasap gibi derisini yüzmüştür.
-
نفخ در وی باقی آمد تا مب ** نفخ حق نبود چو نفخهی آن قصاب
- Allah’nın üfürmesi, ona ebedî olarak kalır. Allahnın üfürmesi kasabın üfürmesine benzemez.
-
فرق بسیارست بین النفختین ** این همه زینست و آن سر جمله شین
- Fakat Allah üfürmesiyle kasap üfürmesi arasında çok fark vardır. Bu, baştan aşağıya kadar lûtuftur, kemaldir, öbürü tamamıyla ayıp ve ar.
-
این حیات از وی برید و شد مضر ** وان حیات از نفخ حق شد مستمر
- Bu dirilik,o üfürmeyle mahvolmuştur; o dirilik, o üfürmeyle gelmiştir, ebedîdir.
-
این دم آن دم نیست کاید آن به شرح ** هین بر آ زین قعر چه بالای صرح 1555
- 1555.Bu soluk, o soluk değildir ki söze sığsın, anlatılabilsin. Kendine gel de şu kuyunun dibinden köşkün üstüne çık, yücel!
-
نیستش بر خر نشاندن مجتهد ** نقش هیزم را کسی بر خر نهد
- Bunu eşeğe bindirmenin şeriatta yeri yok. Sopanın resmini eşeğe bindiren var mıdır hiç?
-
بر نشست او نه پشت خر سزد ** پشت تابوتیش اولیتر سزد
- Onu eşeğe değil, tabuta bindirmek daha doğru, daha yerinde.
-
ظلم چه بود وضع غیر موضعش ** هین مکن در غیر موضع ضایعش
- Zulüm nedir? Bir şeyi lâyık olduğu yere koymamak. Sen de onu, ona lâyık olan yerden başka bir yere koyup zâyi etme.
-
گفت صوفی پس روا داری که او ** سیلیم زد بیقصاص و بیتسو
- Sofi dedi ki: Peki, hiçbir suçum, günahım yokken bana bir sille vurmasını reva görüyor musun?
-
این روا باشد که خر خرسی قلاش ** صوفیان را صفع اندازد بلاش 1560
- Demek ki bir değirmen eşeği, hiçbir suçu olmayan sofiye bir sille aşk edebilir ha?
-
گفت قاضی تو چه داری بیش و کم ** گفت دارم در جهان من شش درم
- Kadı, zayıf adama, az çok paran var mı? diye sordu. Adam, dünyada yalnız altı kuruşum var, deyince,
-
گفت قاضی سه درم تو خرج کن ** آن سه دیگر را به او ده بیسخن
- Peki dedi, üç kuruşunu sen harcan, üç kuruşunu da hiç lâf etmeden ver bu adama.
-
زار و رنجورست و درویش و ضعیف ** سه درم در بایدش تره و رغیف
- O da zayıf, yok yoksul bir adam. Üç kuruşla kendine ekmek katık alır.
-
بر قفای قاضی افتادش نظر ** از قفای صوفی آن بد خوبتر
- Hasta adamın gözü kadının ensesine ilişti. Baktı ki onun kellesi, sofininkinden daha hoş.
-
راست میکرد از پی سیلیش دست ** که قصاص سیلیم ارزان شدست 1565
- Vurduğum sillenin cezası ucuz deyip vurmak için elini kaldırdı.
-
سوی گوش قاضی آمد بهر راز ** سیلیی آورد قاضی را فراز
- Kadının yanına gidip kulağına bir şey söyleyecek gibi yaptı, ensesine bir hudayi sille aşketti.