-
یار باشد راه را پشت و پناه ** چونک نیکو بنگری یارست راه
- Dost, yolda arkadır,sığınaktır. İyice bakarsan görürsün ki yol sevgiliden ibarettir.
-
چونک در یاران رسی خامش نشین ** اندر آن حلقه مکن خود را نگین
- Dostlara, sevdiklere ulaştın mı sus, otur. O halkaya kendini yüzük taşı yapmaya kalkışma.
-
در نماز جمعه بنگر خوش به هوش ** جمله جمعند و یکاندیشه و خموش
- Aklını başına devşir de Cuma namazına bak. Herkes toplanmıştır, bir düşüncededir, susup dururlar.
-
رختها را سوی خاموشی کشان ** چون نشان جویی مکن خود را نشان
- Varını yoğunu sükût diyarına çek. Nişan arıyorsan kendini nişane yapmaya kalkışma.
-
گفت پیغامبر که در بحر هموم ** در دلالت دان تو یاران را نجوم 1595
- Peygamber dedi ki: Bil ki karanlıkta yıldızlar nasıl yol gösterirse dostlar da elemler, sıkıntılar denizinde öyle yol gösterir.
-
چشم در استارگان نه ره بجو ** نطق تشویش نظر باشد مگو
- Gözü yıldızlara dik, yol ara. Söz, bakışı bulandırır, sus, söylenme.
-
گر دو حرف صدق گویی ای فلان ** گفت تیره در تبع گردد روان
- İki doğru söz söyledin mi, uydurma söz de ona uyar, ulanır gider.
-
این نخواندی کالکلام ای مستهام ** فی شجون حره جر الکلام
- Söz, sözü açar derler; hiç duymadın mı bu lâfı?
-
هین مشو شارع در آن حرف رشد ** که سخن زو مر سخن را میکشد
- Sakın doğru söze de girişeyim deme. Çünkü söz, doğrudan eğriye gidiverir.
-
نیست در ضبطت چو بگشادی دهان ** از پی صافی شود تیره روان 1600
- Ağzını açtın mı artık söz, senin elinde değildir. Sâf sözün ardından bulanık söz de akar.
-
آنک معصوم ره وحی خداست ** چون همه صافست بگشاید رواست
- Fakat Allah vahyinin yolunda mâsum olanın sözleri, tamımı ile sâftır, onun için böyle dam ağzını açar, söze başlarsa caizdir.
-
زانک ما ینطق رسول بالهوی ** کی هوا زاید ز معصوم خدا
- Çünkü peygamber, kendi heva ve hevesinden söz söylemez. Allah mâsumundan heva ve heves doğar mı hiç?
-
خویشتن را ساز منطیقی ز حال ** تا نگردی همچو من سخرهی مقال
- Hal sahibi ol da söz söyle; bu suretle de benim gibi söze düşkün olma!
-
سال کردن آن صوفی قاضی را
- Sofinin, kadıdan sorusu
-
گفت صوفی چون ز یک کانست زر ** این چرا نفعست و آن دیگر ضرر
- Sofi dedi ki: Mademki altın, bir madendendir. Neden bunda fayda var, onda zarar?
-
چونک جمله از یکی دست آمدست ** این چرا هوشیار و آن مست آمدست 1605
- Hepsi bir elden geldiği halde neden bunun aklı başında, öbürü sarhoş?
-
چون ز یک دریاست این جوها روان ** این چرا نوش است و آن زهر دهان
- Bu ırmaklar, hep bir denizden akıyor da neden bu tatlı, öbürü ağza zehir gibi gelmede.
-
چون همه انوار از شمس بقاست ** صبح صادق صبح کاذب از چه خاست
- Bütün nurlar, ebedîlik güneşindedir de doğru sabahla, yalancı aydınlık nasıl meydana geliyor?
-
چون ز یک سرمهست ناظر را کحل ** از چه آمد راستبینی و حول
- Bakanın gözüne çekilen sürme, aynı sürme. Doğru görüşle şaşı görüş nereden çıkıyor?
-
چونک دار الضرب را سلطان خداست ** نقد را چون ضرب خوب و نارواست
- Para basılan yerin sahibi Allah iken nasıl oluyor da paraların bir kısmı iyi basılıyor, bir kısmı fena?
-
چون خدا فرمود ره را راه من ** این خفیر از چیست و آن یک راهزن 1610
- Allah, yola “benim yolum” dedikten sonra neden bu ahde vefa etmede, öbürü yol kesmede.
-
از یک اشکم چون رسد حر و سفیه ** چون یقین شد الولد سر ابیه
- Mademki hür kişiyle şaşkın kişi, bir karından doğmada, “Çocuk, babanın sırrıdır” sözü nasıl doğru oluyor?
-
وحدتی که دید با چندین هزار ** صد هزاران جنبش از عین قرار
- Binlerce suretle görünen birliği kim görmüştür? Daimî olarak duran bir varlıktan nasıl oluyor da yüz binlerce hareket meydana geliyor?
-
جواب گفتن آن قاضی صوفی را
- Kadının sofiye cevabı
-
گفت قاضی صوفیا خیره مشو ** یک مثالی در بیان این شنو
- Kadı dedi ki: Ey sofi, şaşırma. Bunu bir örnekle anlatacağım dinle!
-
همچنانک بیقراری عاشقان ** حاصل آمد از قرار دلستان
- Âşıkların kararsızlığı da sevgilinin karar ve sebatından ileri gelir.
-
او چو که در ناز ثابت آمده ** عاشقان چون برگها لرزان شده 1615
- O dağ gibi nazlanıp durur, âşıklar da yapraklar gibi titrerler.