-
او چو که در ناز ثابت آمده ** عاشقان چون برگها لرزان شده 1615
- O dağ gibi nazlanıp durur, âşıklar da yapraklar gibi titrerler.
-
خندهی او گریهها انگیخته ** آب رویش آب روها ریخته
- Onun gülüşü ağlamalar koparır, yüzünün suyu yüz sularını yerlere döker.
-
این همه چون و چگونه چون زبد ** بر سر دریای بیچون میطپد
- Bütün bu keyfiyetler, köpük gibi denizin üstünde oynar durur.
-
ضد و ندش نیست در ذات و عمل ** زان بپوشیدند هستیها حلل
- Fakat denizin zatında da bir zıttı, bir ortağı benzeri yoktur, işinde de. Varlıklar, varlık libaslarını ondan giyerler.
-
ضد ضد را بود و هستی کی دهد ** بلک ازو بگریزد و بیرون جهد
- Zıt, kendisine zıt olan şeye nasıl olur da varlık verir? Onu yaratması şöyle dursun belki ondan kaçar, uzaklaşır.
-
ند چه بود مثل مثل نیک و بد ** مثل مثل خویشتن را کی کند 1620
- Eş ne demektir? Misil demektir, iyinin kötünün misli. Misil kendisine misil yaratır mı hiç?
-
چونک دو مثل آمدند ای متقی ** این چه اولیتر از آن در خالقی
- Ey Allahdan korkup çekinen, Allah, birbirine benzer, birbirinin misli iki varlık olsa yaratıcılıkta bu, neden öbürüne üstün olsun yani?
-
بر شمار برگ بستان ند و ضد ** چون کفی بر بحر بیضدست و ند
- Bir bahçedeki yapraklar kadar birbirine eş ve zıt varlık olsa onlar, yine zıttı ve eşi olmayan denizin köpüklerine benzerler.
-
بیچگونه بین تو برد و مات بحر ** چون چگونه گنجد اندر ذات بحر
- Denizin bu zıt görünüşlerini,bu sayısız tecellilerini , keyfiyetsiz olarak gör. Denizin varlığına keyfiyet nasıl sığar?
-
کمترین لعبت او جان تست ** این چگونه و چون جان کی شد درست
- Onun en aşağı oyunu, canındır. Bu nelik ve nitelik cana nasıl sığar? Can nasıldır, nicedir diyebilir misin?
-
پس چنان بحری که در هر قطر آن ** از بدن ناشیتر آمد عقل و جان 1625
- Peki, her katradaki akıl ve can bile bedene bigâne olan böyle bir deniz,
-
کی بگنجد در مضیق چند و چون ** عقل کل آنجاست از لا یعلمون
- Nasıl olur da sayı ve keyfiyetin daracık sahasına sığar? Aklıkül bile orada bilmeyenler arasına katılmıştır.
-
عقل گوید مر جسد را که ای جماد ** بوی بردی هیچ از آن بحر معاد
- Akıl, bedene ey cansız şey der, hiç o dönüp varacağın denizden bir koku aldın, bir şey duydun mu?
-
جسم گوید من یقین سایهی توم ** یاری از سایه که جوید جان عم
- Beden der ki: Ben ancak senin bir gölgenim. Gölgeden kim yardım ister ki?
-
عقل گوید کین نه آن حیرت سراست ** که سزا گستاختر از ناسزاست
- Akıl da burası der, anlayabilecek kişinin, anlayamayacak kişiden daha âciz olduğu bir yerdir. Öyle bir hayret makamıdır burası ki,
-
اندرینجا آفتاب انوری ** خدمت ذره کند چون چاکری 1630
- Burada parlak güneş bile bir zerreye kulluk etmede, köle gibi hizmetlerde bulunmaktadır.
-
شیر این سو پیش آهو سر نهد ** باز اینجا نزد تیهو پر نهد
- Aslan burada ceylânın önüne baş kor. Doğan burada çil kuşunun yanında kanat çırpar.
-
این ترا باور نیاید مصطفی ** چون ز مسکینان همیجوید دعا
- Buna inanmıyorsan neden Mustafa yoksullardan dua ister durur du ya?
-
گر بگویی از پی تعلیم بود ** عین تجهیل از چه رو تفهیم بود
- Bu, belletme içindi dersen bilgisizlik, nasıl olur da anlatma vesilesi kesilir?
-
بلک میداند که گنج شاهوار ** در خرابیها نهد آن شهریار
- O biliyordu ki padişahlara lâyık defineyi, padişah, yıkık yerlere gömer.
-
بدگمانی نعل معکوس ویست ** گرچه هر جزویش جاسوس ویست 1635
- O yıkık yerin her cüzü, defineyi gösterir ama kötü zan, o defineyi kaybetmek için tersine çakılmış nal izlerine benzer.
-
بل حقیقت در حقیقت غرقه شد ** زین سبب هفتاد بل صد فرقه شد
- Hattâ doğrusu hakikat, hakikatte garkolmuştur da bu sebeple yetmiş fıkra, belki de yüz fıkra meydana çıkmıştır.
-
با تو قلماشیت خواهم گفت هان ** صوفیا خوش پهن بگشا گوش جان
- Sofi, can kulağını iyi aç, sana kendi saçma sözlerini anlatıyorum.
-
مر ترا هم زخم که آید ز آسمان ** منتظر میباش خلعت بعد آن
- Takdir sana bir zahım vurdu mu bekle, ondan sonra bir ağır elbise giydirecektir.
-
کو نه آن شاهست کت سیلی زند ** پس نبخشد تاج و تخت مستند
- Çünkü o, silleyi vurduktan sonra taç ve taht bağışlamayacak bir padişah değildi.