- 
		   عارفی پرسید از آن پیر کشیش  ** که توی خواجه مسنتر یا که ریش    1780
- Bir ârif, papazın birine sordu: Sen mi daha yaşlısın sakalın mı?
- 
		    گفت نه من پیش ازو زاییدهام  ** بی ز ریشی بس جهان را دیدهام 
- Papaz dedi ki: Ben ondan önce doğdum. Sakalsız nice zamanlarım var.
- 
		    گفت ریشت شد سپید از حال گشت  ** خوی زشت تو نگردیدست وشت 
- Ârif dedi ki: Sakalın ağarmış, eski halini terk etmiş. Öyle olduğu halde yazıklar olsun, kötü huyun hâlâ dönmemiş!
- 
		    او پس از تو زاد و از تو بگذرید  ** تو چنین خشکی ز سودای ثرید 
- O senden önce doğmuş seni geçmiş. Sense tirit sevdası ile böylece kala kalmışsın.
- 
		    تو بر آن رنگی که اول زادهای  ** یک قدم زان پیشتر ننهادهای 
- Önce doğduğun renktesin hâlâ. Ondan bir adım bile ileri atmamışsın.
- 
		   همچنان دوغی ترش در معدنی  ** خود نگردی زو مخلص روغنی    1785
- Hâlâ kaptaki ekşi ayransın. Hâlâ o yoğurdun yağını ayıramamışsın.
- 
		    هم خمیری خمر طینه دری  ** گرچه عمری در تنور آذری 
- Hâlâ balçık küpteki hamursun, bir ömürdür ateşli tandırdasın ama hâlâ pişmemişsin.
- 
		    چون حشیشی پا به گل بر پشتهای  ** گرچه از باد هوس سرگشتهای 
- Heves yeli ile başın dönüyor ama tepedeki ot gibi ayağın toprakta.
- 
		    همچو قوم موسی اندر حر تیه  ** ماندهای بر جای چل سال ای سفیه 
- Musa kavmi gibi Tih çölünün ıssısında, durduğun yerde tam kırk yıl kala kalmışsın a akılsız adam!
- 
		    میروی هر روز تا شب هروله  ** خویش میبینی در اول مرحله 
- Her gün, ta akşama kadar koşup duruyorsun. Fakat kendini yine de ilk konak yerinde görmedesin!
- 
		   نگذری زین بعد سیصد ساله تو  ** تا که داری عشق آن گوساله تو    1790
- O öküze âşık oldukça şu üç yüz yıllık uzaklıktan kurtulamazsın.
- 
		    تا خیال عجل از جانشان نرفت  ** بد بریشان تیه چون گرداب زفت 
- Onların da gönüllerinden öküzün hayali çıkmadıkça ıssı bir girdaba benzeyen o çölde kaldılar.
- 
		    غیر این عجلی کزو یابیدهای  ** بینهایت لطف و نعمت دیدهای 
- Bu öküzü bir tarafa bırak, Allahdan sonsuz lûtuflara ermiş, nihayetsiz nimetler görmüşsün.
- 
		    گاو طبعی زان نکوییهای زفت  ** از دلت در عشق این گوساله رفت 
- Fakat öküz tabiatlısın, onun için o büyük büyük iyilikler, bu öküzün aşkı ile gönlünden gidiverdi.
- 
		    باری اکنون تو ز هر جزوت بپرس  ** صد زبان دارند این اجزای خرس 
- Bâri şimdi bedeninin bütün cüzilerinden sor. Şu dilsiz uzuvlarının yüzlerce dili vardır.
- 
		   ذکر نعمتهای رزاق جهان  ** که نهان شد آن در اوراق زمان    1795
- Âleme rızık veren Allah’nın nimetlerinin zikri, zaman yapraklarında gizlenmiştir.
- 
		    روز و شب افسانهجویانی تو چست  ** جزو جزو تو فسانهگوی تست 
- Sen gece gündüz hikâye arar durursun. Halbuki senin cüzilerinin cüzileri, sana hikâyeler söyler durur.
- 
		    جزو جزوت تا برستست از عدم  ** چند شادی دیدهاند و چند غم 
- Onlar yokluktan var olalı nice neşeler gördüler, nice gamlar tattılar.
- 
		    زانک بیلذت نروید هیچ جزو  ** بلک لاغر گردد از هی پیچ جزو 
- Çünkü hiçbir cüzi lezzetsiz bitmez. Istıraplarla zayıflar, kuru kalır.
- 
		    جزو ماند و آن خوشی از یاد رفت  ** بل نرفت آن خفیه شد از پنج و هفت 
- Halbuki senin cüzün kaldı da o iyilik, o nimet, aklından gitti. Daha doğrusu gitmedi,beş duygunla yedi endamından gizlendi.
- 
		   همچو تابستان که از وی پنبهزاد  ** ماند پنبه رفت تابستان ز یاد    1800
- Yaz gibi hani. Yazın pamuk biter de o kalır, fakat yaz hatırlanmaz olur.
- 
		    یا مثال یخ که زاید از شتا  ** شد شتا پنهان و آن یخ پیش ما 
- Yahut da buz gibi. Kışın olur da kış gizlenir, buz bize kalır.
- 
		    هست آن یخ زان صعوبت یادگار  ** یادگار صیف در دی این ثمار 
- Bu o güçlükten bir armağandır. Kışın da yazın armağanları şu meyvelerdir.
- 
		    همچنان هر جزو جزوت ای فتی  ** در تنت افسانه گوی نعمتی 
- Ey yiğit bunun gibi senin her cüzün de bedeninde Allahnın bir nimetini söylemededir.
- 
		    چون زنی که بیست فرزندش بود  ** هر یکی حاکی حال خوش بود 
- Şu kadın gibi yirmi oğlu vardı da her oğlu, bir güzel halini anlatmadadır.