-
هین خمش کن تا بگوید شاه قل ** بلبلی مفروش با این جنس گل 1815
- Sus da “Kul-söyle” padişahı söylesin. Bu çeşit güllere karşı bülbüllük satmaya kalkışma.
-
این گل گویاست پر جوش و خروش ** بلبلا ترک زبان کن باش گوش
- Bu gül, coşmuş köpürmüş, söylenip duran bir güldür. Ey bülbül, bana karşı sözü kes de kulak kesil!
-
هر دو گون تمثال پاکیزهمثال ** شاهد عدلاند بر سر وصال
- Her ikisi de, yani hal de, söz de, tertemiz iki güzele benzer. Vuslat sırrına iki âdil şahittir bunlar.
-
هر دو گون حسن لطیف مرتضی ** شاهد احبال و حشر ما مضی
- Bu iki seçilmiş lâtif güzellik de gebeliklere ve geçmiş zamandaki haşirlere şahadet ederler.
-
همچو یخ کاندر تموز مستجد ** هر دم افسانهی زمستان میکند
- Yeniden yeniye gelen temmuz ayında buzun, her an kış hikâyelerini söylemesi gibi.
-
ذکر آن اریاح سرد و زمهریر ** اندر آن ازمان و ایام عسیر 1820
- Hani buz da, soğuk rüzgârları, zemheriyi, yaz günlerinde o güç zamanları söyler ya.
-
همچو آن میوه که در وقت شتا ** میکند افسانهی لطف خدا
- Kışın meyve ve Allah lûtfunun hikâyelerini anlatır.
-
قصهی دور تبسمهای شمس ** وآن عروسان چمن را لمس و طمس
- Güneşin gülümsediği zamanları, çimen gelinlerine dokunup eksiltmesini söyler.
-
حال رفت و ماند جزوت یادگار ** یا ازو واپرس یا خود یاد آر
- İşte onun gibi senden de hal gitti, cüzün o halin armağanı olarak kaldı. Ya ona sor, yahut da hatırla.
-
چون فرو گیرد غمت گر چستیی ** زان دم نومید کن وا جستیی
- Gama giriftar oldun mu çeviksen derhal sıçrar, o ümitsizlik deminden kurtulursun.
-
گفتییش ای غصهی منکر به حال ** راتبهی انعامها را زان کمال 1825
- Ona, ey hali, nimetleri o yüceliği inkâr eden gam, dersin...
-
گر بهر دم نت بهار و خرمیست ** همچو چاش گل تنت انبار چیست
- Her dem baharda, neşede değilsin de gül yığınına benzeyen bedenin, neyin ambarı ya?
-
چاش گل تن فکر تو همچون گلاب ** منکر گل شد گلاب اینت عجاب
- Gül yığını bedenin, düşüncen de gül suyu gibi. Gül suyu, gülü inkâr ediyor ha. Şaşılacak şey bu işte!
-
از کپیخویان کفران که دریغ ** بر نبیخویان نثار مهر و میغ
- Nimetleri inkâr eden maymun huylulardan saman bile esirgenir. Fakat peygamber huylu kişilere güneş ve bulut, saçı olarak saçılır.
-
آن لجاج کفر قانون کپیست ** وآن سپاس و شکر منهاج نبیست
- O küfür inadı, maymun âdetidir. Şu hamd-ü şükürse Peygamberin yoludur.
-
با کپیخویان تهتکها چه کرد ** با نبیرویان تنسکها چه کرد 1830
- Perdelerin yırtılması, maymun huylulara neler etti? Peygambere benzeyenlerse ibadetleri, ne faydalar verdi!
-
در عمارتها سگانند و عقور ** در خرابیهاست گنج عز و نور
- Mamur yerlerde kuduz köpekler vardır. Yücelik ve nur definesi, yıkık yerlerdedir.
-
گر نبودی این بزوغ اندر خسوف ** گم نکردی راه چندین فیلسوف
- Şu doğma, ayın tutulmasında olmasaydı bunca filozof, yolu kaybeder miydi hiç?
-
زیرکان و عاقلان از گمرهی ** دیده بر خرطوم داغ ابلهی
- Akıllı fikirli kişiler, bu yol yitirme yüzünden burunlarının üstünde ahmaklık dağını gördüler!
-
باقی قصهی فقیر روزیطلب بیواسطهی کسب
- Kazanmadan rızık dileyen yoksul hikâyesi
-
آن یکی بیچارهی مفلس ز درد ** که ز بیچیزی هزاران زهر خورد
- Çaresiz bir müflis, derde düşmüştü. Hiçbir şeyi yoktu, binlerce zehir yutmuştu.
-
لابه کردی در نماز و در دعا ** کای خداوند و نگهبان رعا 1835
- Namazlarda, dualarda yalvarmakta, ey Allahm, ey kurdu kuşu koruyan!
-
بی ز جهدی آفریدی مر مرا ** بی فن من روزیم ده زین سرا
- Sen, beni yorulmadan, çalışıp çabalamadan yarattın. Şu âlemde rızkımı da benim kazancım olmadan ver.
-
پنج گوهر دادیم در درج سر ** پنج حس دیگری هم مستتر
- Başımda gizli olan beş inci verdin. Beş duygu daha ihsan ettin ki onlar da gizli.
-
لا یعد این داد و لا یحصی ز تو ** من کلیلم از بیانش شرمرو
- Bu ihsanların sayıya sığmaz. Ben utanıyorum, anlatmadan âcizim.
-
چونک در خلاقیم تنها توی ** کار رزاقیم تو کن مستوی
- Beni yaratan yalnız sensin. Rızkımı da sen düzene koy demekteydi.