-
قصهی دور تبسمهای شمس ** وآن عروسان چمن را لمس و طمس
- Güneşin gülümsediği zamanları, çimen gelinlerine dokunup eksiltmesini söyler.
-
حال رفت و ماند جزوت یادگار ** یا ازو واپرس یا خود یاد آر
- İşte onun gibi senden de hal gitti, cüzün o halin armağanı olarak kaldı. Ya ona sor, yahut da hatırla.
-
چون فرو گیرد غمت گر چستیی ** زان دم نومید کن وا جستیی
- Gama giriftar oldun mu çeviksen derhal sıçrar, o ümitsizlik deminden kurtulursun.
-
گفتییش ای غصهی منکر به حال ** راتبهی انعامها را زان کمال 1825
- Ona, ey hali, nimetleri o yüceliği inkâr eden gam, dersin...
-
گر بهر دم نت بهار و خرمیست ** همچو چاش گل تنت انبار چیست
- Her dem baharda, neşede değilsin de gül yığınına benzeyen bedenin, neyin ambarı ya?
-
چاش گل تن فکر تو همچون گلاب ** منکر گل شد گلاب اینت عجاب
- Gül yığını bedenin, düşüncen de gül suyu gibi. Gül suyu, gülü inkâr ediyor ha. Şaşılacak şey bu işte!
-
از کپیخویان کفران که دریغ ** بر نبیخویان نثار مهر و میغ
- Nimetleri inkâr eden maymun huylulardan saman bile esirgenir. Fakat peygamber huylu kişilere güneş ve bulut, saçı olarak saçılır.
-
آن لجاج کفر قانون کپیست ** وآن سپاس و شکر منهاج نبیست
- O küfür inadı, maymun âdetidir. Şu hamd-ü şükürse Peygamberin yoludur.
-
با کپیخویان تهتکها چه کرد ** با نبیرویان تنسکها چه کرد 1830
- Perdelerin yırtılması, maymun huylulara neler etti? Peygambere benzeyenlerse ibadetleri, ne faydalar verdi!
-
در عمارتها سگانند و عقور ** در خرابیهاست گنج عز و نور
- Mamur yerlerde kuduz köpekler vardır. Yücelik ve nur definesi, yıkık yerlerdedir.
-
گر نبودی این بزوغ اندر خسوف ** گم نکردی راه چندین فیلسوف
- Şu doğma, ayın tutulmasında olmasaydı bunca filozof, yolu kaybeder miydi hiç?
-
زیرکان و عاقلان از گمرهی ** دیده بر خرطوم داغ ابلهی
- Akıllı fikirli kişiler, bu yol yitirme yüzünden burunlarının üstünde ahmaklık dağını gördüler!
-
باقی قصهی فقیر روزیطلب بیواسطهی کسب
- Kazanmadan rızık dileyen yoksul hikâyesi
-
آن یکی بیچارهی مفلس ز درد ** که ز بیچیزی هزاران زهر خورد
- Çaresiz bir müflis, derde düşmüştü. Hiçbir şeyi yoktu, binlerce zehir yutmuştu.
-
لابه کردی در نماز و در دعا ** کای خداوند و نگهبان رعا 1835
- Namazlarda, dualarda yalvarmakta, ey Allahm, ey kurdu kuşu koruyan!
-
بی ز جهدی آفریدی مر مرا ** بی فن من روزیم ده زین سرا
- Sen, beni yorulmadan, çalışıp çabalamadan yarattın. Şu âlemde rızkımı da benim kazancım olmadan ver.
-
پنج گوهر دادیم در درج سر ** پنج حس دیگری هم مستتر
- Başımda gizli olan beş inci verdin. Beş duygu daha ihsan ettin ki onlar da gizli.
-
لا یعد این داد و لا یحصی ز تو ** من کلیلم از بیانش شرمرو
- Bu ihsanların sayıya sığmaz. Ben utanıyorum, anlatmadan âcizim.
-
چونک در خلاقیم تنها توی ** کار رزاقیم تو کن مستوی
- Beni yaratan yalnız sensin. Rızkımı da sen düzene koy demekteydi.
-
سالها زو این دعا بسیار شد ** عاقبت زاری او بر کار شد 1840
- Yıllarca bu duada bulundu. Nihayet ağlayıp yalvarışı tesir etti.
-
همچو آن شخصی که روزی حلال ** از خدا میخواست بیکسب و کلال
- Hani çalışmadan, yorulmadan helâl bir rızk isteyen adam vardı ya, onun gibi.
-
گاو آوردش سعادت عاقبت ** عهد داود لدنی معدلت
- Nihayet Allah adaletine sahip Davut Peygamber zamanında bir öküz, onu kutluluğa ulaştırmıştı.
-
این متیم نیز زاریها نمود ** هم ز میدان اجابت گو ربود
- Bu adamda yüzünü yerlere sürdü, yalvarıp sızladı, nihayet meydandan icabet topunu çeldi.
-
گاه بدظن میشدی اندر دعا ** از پی تاخیر پاداش و جزا
- Bazen duasının kabul edilmeyişine bakıp kötü zanlara düşüyor, niçin duam kabul edilmiyor diyor,
-
باز ارجاء خداوند کریم ** در دلش بشار گشتی و زعیم 1845
- Derken yine Allah’nın lûtuf ve keremi, gönlüne muştuluklar veriyor, duasının kabul edileceğine delil oluyordu.
-
چون شدی نومید در جهد از کلال ** از جناب حق شنیدی که تعال
- Çalışıp çabalarken yorulup ümitsizliğe düşünce Allah tapısında gel sesini duyuyordu.