-
قند حکمت از کجا زاغ از کجا ** کرم سرگین از کجا باغ از کجا
- Hikmetin kadrini bilme nerede,kuzgun nerede?Gübrede yaşayan kurt nerede, bağ bahçe nerede?
-
نیست لایق غزو نفس و مرد غر ** نیست لایق عود و مشک و کون خر
- Nefsiyle savaşmak, kahpe adama lâyık değildir. Eşeğin ardında öd ağacı yakılmaz, eşeğin ardına da misk sürülmez.
-
چون غزا ندهد زنان را هیچ دست ** کی دهد آنک جهاد اکبرست
- Kadınlara savaş yazılmamıştır. Nefisle savaşmaksa onların işi olamaz. Çünkü bu, büyük savaştır.
-
جز بنادر در تن زن رستمی ** گشته باشد خفیه همچون مریمی
- Ancak nadir olarak bazı kadında da bir Rüstem vardır. Meryem gibi gizlidir o.
-
آنچنان که در تن مردان زنان ** خفیهاند و ماده از ضعف جنان 1885
- Nitekim erlerin bedeninde, yüreksizliklerinden kadınların gizlendiği vardır.
-
آن جهان صورت شود آن مادگی ** هر که در مردی ندید آمادگی
- Kim, erliğe hazırlanmamış, er olmamışsa o dişilik, öbür âlemde surete bürünür.
-
روز عدل و عدل داد در خورست ** کفش آن پا کلاه آن سرست
- O gün adalet günüdür. Adalet, her şeyi lâyık olduğu yere koymaktır. Ayakkabı ayağındır, külâh başın.
-
تا به مطلب در رسد هر طالبی ** تا به غرب خود رود هر غاربی
- Bu suretle her isteyen isteğine erişir her batan batacağı yere kavuşur.
-
نیست هر مطلوب از طالب دریغ ** جفت تابش شمس و جفت آب میغ
- Hiçbir istek, isteyenden esirgenmez. Parlaklığın eşi güneştir, suyun eşi bulut.
-
هست دنیا قهرخانهی کردگار ** قهر بین چون قهر کردی اختیار 1890
- Dünya, Allah’nın kahır yurdudur. Kahrı seçtiysen kahır göre dur.
-
استخوان و موی مقهوران نگر ** تیغ قهر افکنده اندر بحر و بر
- Kahır kılıcı, denize, karaya düşmüş. Kahrolanların kemiklerine, kıllarına bak.
-
پر و پای مرغ بین بر گرد دام ** شرح قهر حق کننده بیکلام
- Damın çevresinde kuşların kanatlarını, ayaklarını seyret. Bunlar, sessiz, sözsüz sana Allah kahrını anlatırlar.
-
مرد او بر جای خرپشته نشاند ** وآنک کهنه گشت هم پشته نماند
- Ölü, gömüldüğü yerde bir yığın toprak kaldı. Öldüğü zaman geçtikçe o yığın da düzeldi gitti.
-
هر کسی را جفت کرده عدل حق ** پیل را با پیل و بق را جنس بق
- Allah adaleti, herkesi eşiyle çift etmiştir; fili fille, sivrisineği sivrisinekle.
-
مونس احمد به مجلس چار یار ** مونس بوجهل عتبه و ذوالخمار 1895
- Ahmed’e mecliste dört seçilmiş dost, enis olur, Ebucehl’e de Utbe’yle Zül-hımar!
-
کعبهی جبریل و جانها سدرهای ** قبلهی عبدالبطون شد سفرهای
- Cebrail’le canların kıblesi Sidre’dir, karnına kul olanların kıblesi sofra.
-
قبلهی عارف بود نور وصال ** قبلهی عقل مفلسف شد خیال
- Arifin kıblesi vuslat nurudur, filozaflaşan aklın kıblesi hayal.
-
قبلهی زاهد بود یزدان بر ** قبلهی مطمع بود همیان زر
- Zâhidin kıblesi ihsan sahibi Allah’dır, tamahkârın kıblesi altınla dolu torba.
-
قبلهی معنیوران صبر و درنگ ** قبلهی صورتپرستان نقش سنگ
- Mâna gözetenlerin kıblesi sabırdır, surete tapanların kıblesi taştan yapılan suret.
-
قبلهی باطننشینان ذوالمنن ** قبلهی ظاهرپرستان روی زن 1900
- Bâtın âleminde oturanların kıblesi lûtuf ve ihsan sahibi Allah’dır, zâhire tapanların kıblesi kadın yüzü.
-
همچنین برمیشمر تازه و کهن ** ور ملولی رو تو کار خویش کن
- Böylece eski yeni... Say dur. Usanırsan yürü, işine bak!
-
رزق ما در کاس زرین شد عقار ** وآن سگان را آب تتماج و تغار
- Bizim rızkımız, altın kâse içindeki şarap, köpeklerin rızkı, yal yedikleri yere dökülen tutamaç suyu.
-
لایق آنک بدو خو دادهایم ** در خور آن رزق بفرستادهایم
- Ne huyla huylandırdıysak ona lâyıksın. Seni o rızk için göndermişizdir.
-
خوی آن را عاشق نان کردهایم ** خوی این را مست جانان کردهایم
- Onu ekmeğe âşık ettik, o huyu verdik ona. Bunu sevgiliye âşık ettik, sarhoş yaptık, bu huyu verdik buna.
-
چون به خوی خود خوشی و خرمی ** پس چه از درخورد خویت میرمی 1905
- Huyundan razıysan, hoşlanıyorsan neden ondan kaçıyorsun öyleyse?