-
گشت آمن او ز خصمان و ز نیش ** رفت و میپیچید در سودای خویش
- Yoksul adam, düşmanlarından, onların saçmasından emin oldu, gidip sevdalandığı şeye adamakıllı sarıldı.
-
یار کرد او عشق درداندیش را ** کلب لیسد خویش ریش خویش را
- İnsanı dertlere düşüren aşka yâr oldu. Köpek, yarasını yalaya yalaya iyi eder.
-
عشق را در پیچش خود یار نیست ** محرمش در ده یکی دیار نیست
- Aşk ıstırabına hiçbir yâr, hiçbir ortak yoktur. Âşığa âlemde bir tek mahrem bile bulunmaz.
-
نیست از عاشق کسی دیوانهتر ** عقل از سودای او کورست و کر
- Âşıktan daha deli kimse yoktur. Akıl, onun sevdasına karşı kördür, sağırdır.
-
زآنک این دیوانگی عام نیست ** طب را ارشاد این احکام نیست 1980
- Çünkü bu, herkesin deliliğine benzemez ki. Hekimlik bilgisinde bunu iyileştirecek hükümler yoktur.
-
گر طبیبی را رسد زین گون جنون ** دفتر طب را فرو شوید به خون
- Bir hekim, bu çeşit deliliğe uğrasa hekimlik kitabını kanı ile yıkar, yazılanların hepsini silerdi.
-
طب جملهی عقلها منقوش اوست ** روی جمله دلبران روپوش اوست
- Bütün akılların hekimliği, aşka göre çizilmiş suretlerden başka bir şey değildir. Bütün güzellerin yüzleri, onun yüzünün perdesidir.
-
روی در روی خود آر ای عشقکیش ** نیست ای مفتون ترا جز خویش خویش
- Ey aşk mezhebine giren, yüzünü kendine çevir. Sana meftun olan, senden başkası değildir.
-
قبله از دل ساخت آمد در دعا ** لیس للانسان الا ما سعی
- O adamda kendini kıble yapmış, dua edip durmuştu. “İnsan ancak çalıştığını elde eder.”
-
پیش از آن کو پاسخی بشنیده بود ** سالها اندر دعا پیچیده بود 1985
- Bundan önce bir cevap duymadan yıllarca dua etmişti.
-
بیاجابت بر دعاها میتنید ** از کرم لبیک پنهان میشنید
- İcabet edilmeden dua ediyor, Allah kereminden “Lebbeyk” sesini gizli olarak işitiyordu.
-
چونک بیدف رقص میکرد آن علیل ** ز اعتماد جود خلاق جلیل
- O illetli adam, ulu yaratıcının cömertliğine güvendiğinden tefsiz oynuyordu.
-
سوی او نه هاتف و نه پیک بود ** گوش اومیدش پر از لبیک بود
- Ona ne bir hatif sesi gelmişti, ne bir haberci ulaşmıştı. Ümit kulağı, “Lebbeyk” sesiyle doluydu ama.
-
بیزبان میگفت اومیدش تعال ** از دلش میروفت آن دعوت ملال
- Ümidi, dilsiz, sessiz “gel” demekteydi. O dâvet, gönlünden usancı silip süpürüyordu.
-
آن کبوتر را که بام آموختست ** تو مخوان میرانش کان پر دوختست 1990
- Dama gelmeyi öğrenen güvercini çağırma, kov, o bir yere gidemez, kanadı bağlıdır.
-
ای ضیاء الحق حسامالدین برانش ** کز ملاقات تو بر رستست جانش
- Ey hak Ziyası Hüsameddin, onu kovsan da seninle buluştuğu için can kanadı bitmiştir;
-
گر برانی مرغ جانش از گزاف ** هم بگرد بام تو آرد طواف
- Kovsan da can kuşu, sebepsiz olarak senin damının etrafında döner dolaşır.
-
چینه و نقلش همه بر بام تست ** پر زنان بر اوج مست دام تست
- Onun yiyeceği ,içeceği, konacağı yer, hep senin damındır. Yücelerde kanat çırpar ama tuzağına âşıktır.
-
گر دمی منکر شود دزدانه روح ** در ادای شکرت ای فتح و فتوح
- Hattâ ruh, bir an hırsızlamacasına o fütuhattan dolayı sana şükretmese, münkir olsa.
-
شحنهی عشق مکرر کینهاش ** طشت آتش مینهد بر سینهاش 1995
- Durup dinlenmeden kin güden aşk sahnesi, derhal o inkâr eden göğüse ateş dolu bir leğen koyuverir.
-
که بیا سوی مه و بگذر ز گرد ** شاه عشقت خواند زوتر باز گرد
- Aya gel, tozdan vazgeç. Aşk padişahı seni çağırmada, çabuk dön der.
-
گرد این بام و کبوترخانه من ** چون کبوتر پر زنم مستانه من
- Ben, güvercin gibi sarhoşçasına bu damın, bu güvercinliğin etrafında kanat çırpmaktayım.
-
جبرئیل عشقم و سدرهم توی ** من سقیمم عیسی مریم توی
- Aşk Cebrailiyim, Sidre’m sensin. İlletliyim, Meryem oğlu İsa sensin bana.
-
جوش ده آن بحر گوهربار را ** خوش بپرس امروز این بیمار را
- O inciler saçan denizi coştur. Şu hastayı bu gün bir hoşça sor, soruştur!
-
چون تو آن او شدی بحر آن اوست ** گرچه این دم نوبت بحران اوست 2000
- Çünkü sen, onunsun, deniz de onundur. Bu an, onun nöbet zamanıdır ama aldırma.