-
حکم بر ظاهر اگر هم میکنی ** چیست ظاهرتر بگو زین روشنی 2080
- Eğer görünüşe göre hüküm veriyorsan bu aydınlıktan daha aydın, daha görünür ne var? Söyle.
-
جمله ظاهرها به پیش این ظهور ** باشد اندر غایت نقص و قصور
- Zâhirden olanların hepsi, bu zuhurun karşısında noksanın, kusurun en ilerisindedir.
-
هر که بر شمع خدا آرد پف او ** شمع کی میرد بسوزد پوز او
- Kim Allah mumunu üflerse o mum sönmez, üfleyenin ağzı yanar.
-
چون تو خفاشان بسی بینند خواب ** کین جهان ماند یتیم از آفتاب
- Senin gibi bir çok yarasalar rüya görürler ama bu âlem, güneşten yetim kalır mı?
-
موجهای تیز دریاهای روح ** هست صد چندان که بد طوفان نوح
- Ruh denizlerinde öyle kuvvetli dalgalar olur ki Nuh tufanından yüzlerce defa üstündür.
-
لیک اندر چشم کنعان موی رست ** نوح و کشتی را بهشت و کوه جست 2085
- Fakat Kenan’ın gözünde kıl bitmiştir de o yüzden Nuh’u da bırakmıştır, gemiyi de. Dağa tırmanmaya kalkışmıştır.
-
کوه و کنعان را فرو برد آن زمان ** نیم موجی تا به قعر امتهان
- Fakat derhal yarım bir dalga, dağı da aşağılıkların dibine atmıştır, Kenan’ı da.
-
مه فشاند نور و سگ وع وع کند ** سگ ز نور ماه کی مرتع کند
- Ay, nurunu saçar, köpek havlar durur. Hiç köpek, ayı kendisine ortak edebilir mi?
-
شب روان و همرهان مه بتگ ** ترک رفتن کی کنند از بانگ سگ
- Ay ışığı ile geceleyin yol alanlar, köpek havlaması ile yollarından kalırlar mı?
-
جزو سوی کل دوان مانند تیر ** کی کند وقف از پی هر گندهپیر
- Cüzü, külle doğru ok gibi gider. Kokuşuk kocakarının ardına düşer mi hiç?
-
جان شرع و جان تقوی عارفست ** معرفت محصول زهد سالفست 2090
- Şeriatın canı da âriftir, takvanın canı da. Marifet, geçmiş zamanlardaki zâhitliğin mahsulüdür.
-
زهد اندر کاشتن کوشیدنست ** معرفت آن کشت را روییدنست
- Zâhitlik, ekmeye çalışmaktır. Marifet de o ekilenin bitmesidir.
-
پس چو تن باشد جهاد و اعتقاد ** جان این کشتن نباتست و حصاد
- Şu halde çalışmak ve inanmak, bedene benzer. Bu ekmenin canı da biten mahsuldür ve onu devşirmektir.
-
امر معروف او و هم معروف اوست ** کاشف اسرار و هم مکشوف اوست
- Doğruluğu emretmek de odur, doğruluk da o.
-
شاه امروزینه و فردای ماست ** پوست بندهی مغز نغزش دایماست
- Bu günümüzün de padişahıdır, yarınımızın da. Deri, daima lâtif içe kuldur.
-
چون انا الحق گفت شیخ و پیش برد ** پس گلوی جمله کوران را فشرد 2095
- Şeyh “Ben Allahyım” dedi ama ileri gitti, bütün körlerin boğazını sıktı.
-
چون انای بنده لا شد از وجود ** پس چه ماند تو بیندیش ای جحود
- Kulun varlığı, Allah varlığında yok olunca ne kalır? Bir düşün a çıfıt!
-
گر ترا چشمیست بگشا در نگر ** بعد لا آخر چه میماند دگر
- Gözün varsa aç da bak. Lâ dedikten sonra artık ne kalır?
-
ای بریده آن لب و حلق و دهان ** که کند تف سوی مه یا آسمان
- O göğe, aya tüküren dudağın, boğazın, ağzın kesilseydi keşke!
-
تف برویش باز گردد بی شکی ** تف سوی گردون نیابد مسلکی
- Şüphe yok ki o tükürük, göğe çıkmaz, döner, senin suratına gelir.
-
تا قیامت تف برو بارد ز رب ** همچو تبت بر روان بولهب 2100
- “Ebuleheb’in ruhuna kıyamete kadar “Elleri kurusun” bedduası geldiği gibi o tükürük de kıyamete kadar Allah’dan, senin suratına gelir.
-
طبل و رایت هست ملک شهریار ** سگ کسی که خواند او را طبلخوار
- Davulu var, bayrağı var, ülkesi var. Böyle bir padişaha hazır sofraya oturur diyen köpektir.
-
آسمانها بندهی ماه ویاند ** شرق و مغرب جمله نانخواه ویاند
- Gökler, onun ayına kuldur. Doğu da ondan ekmek dilemektedir, batı da.
-
زانک لولاکست بر توقیع او ** جمله در انعام و در توزیع او
- Fermanında “Sen olmasaydın gökleri yaratmazdım” hadîsi yazılı olan zat, bir zattır ki herkes, onun nimetlerine, onun rızk taksimine muhtaçtır.
-
گر نبودی او نیابیدی فلک ** گردش و نور و مکانی ملک
- O olmasaydı gökyüzü olmazdı, dönmezdi, nurlanmazdı, meleklere yurt kesilmezdi.