-
چون تو ننگی جفت آن مقبولروح ** چون عیال کافر اندر عقد نوح 2110
- Senin gibi bir kötü, o makbul ruha eş olmuş, Nuh’un nikâhındaki kâfir gibi âdeta.
-
گر نبودی نسبت تو زین سرا ** پارهپاره کردمی این دم ترا
- Bu yurda mensup olmasaydın şimdi seni paramparça ederdim.
-
دادمی آن نوح را از تو خلاص ** تا مشرف گشتمی من در قصاص
- O Nuh’u da senden halâs ederdim, ben de kısasa uğrar, Şeyh’in yolunda ölmek şerefiyle yücelirdim.
-
لیک با خانهی شهنشاه زمن ** این چنین گستاخیی ناید ز من
- Fakat zamanın padişahlar padişahının evinde bu çeşit küstahlıkta bulunamam.
-
رو دعا کن که سگ این موطنی ** ورنه اکنون کردمی من کردنی
- Yürü, dua et ki bu yurdun köpeğisin. Yoksa şimdi yapacağımı yapardım sana.
-
واگشتن مرید از وثاق شیخ و پرسیدن از مردم و نشان دادن ایشان کی شیخ به فلان بیشه رفته است
- Dervişin, Şeyh’in evinden dönmesi ve Şeyh’i halktan sorması, onların da filân ormana gitti diye haber vermeleri
-
بعد از آن پرسان شد او از هر کسی ** شیخ را میجست از هر سو بسی 2115
- Ondan sonra derviş, herkese sormakta, Şeyh’i her tarafta araştırmadaydı.
-
پس کسی گفتش که آن قطب دیار ** رفت تا هیزم کشد از کوهسار
- Birisi dedi ki: O kutup, odun getirmek üzere ormana gitti.
-
آن مرید ذوالفقاراندیش تفت ** در هوای شیخ سوی بیشه رفت
- O Zülfikâr düşünceli ve ateşli derviş Şeyh’in havasına uyup ormanın yolunu tuttu.
-
دیو میآورد پیش هوش مرد ** وسوسه تا خفیه گردد مه ز گرد
- Şeytan, aklına ayı tozla örten bir gizli vesvese vermekteydi.
-
کین چنین زن را چرا این شیخ دین ** دارد اندر خانه یار و همنشین
- Bu din şeyhi neden böyle bir kadını evinde tutuyor, onunla düşüp kalkıyor?
-
ضد را با ضد ایناس از کجا ** با امامالناس نسناس از کجا 2120
- Zıt, nasıl olur da zıddıyla beraber bulunur? Halkın imamı olan bir zat nerede, maymun nerede? diyordu.
-
باز او لاحول میکرد آتشین ** که اعتراض من برو کفرست و کین
- Sonra yine ateş gibi dönüyor, Lâ havle okuyor, ona itirazım küfürdür, kindir diyordu.
-
من کی باشم با تصرفهای حق ** که بر آرد نفس من اشکال و دق
- Ben kim oluyorum ki Tanrı’nın işlerine karışıyorum? Nefsimden neden böyle şüpheler, kınamalar geliyor?
-
باز نفسش حمله میآورد زود ** زین تعرف در دلش چون کاه دود
- Derken nefsi yine saldırıyor, bu yüzden, gönlünden kuyumcular potasından çıkar gibi duman tütüyordu.
-
که چه نسبت دیو را با جبرئیل ** که بود با او به صحبت هم مقیل
- Şeytan’la, diyordu, Cebrail’in ne münasebeti var ki onunla konuşsun, düşüp kalksın, beraber yatsın, uyusun!
-
چون تواند ساخت با آزر خلیل ** چون تواند ساخت با رهزن دلیل 2125
- Azer, nasıl olur da Halil’le geçinebilir? Yol kesen, nasıl olur da kılavuzla beraber bulunur?
-
یافتن مرید مراد را و ملاقات او با شیخ نزدیک آن بیشه
- Müridin, muradını bulması, dervişin, ormana yakın bir yerde Şeyh’le buluşması
-
اندرین بود او که شیخ نامدار ** زود پیش افتاد بر شیری سوار
- O, bu düşüncedeyken ünlü Şeyh, bir aslana binmiş, çıkageldi.
-
شیر غران هیزمش را میکشید ** بر سر هیزم نشسته آن سعید
- Kükremiş aslan odununu çekmekteydi. O kutlu zat da odunlarının üstüne binmişti.
-
تازیانهش مار نر بود از شرف ** مار را بگرفته چون خرزن به کف
- Kamçısı bir yılandı. Yücelikle yılanı bir kamçı gibi eline almıştı.
-
تو یقین میدان که هر شیخی که هست ** هم سواری میکند بر شیر مست
- İyice bil ki, her şeyh, sarhoş aslanın üstüne biner.
-
گرچه آن محسوس و این محسوس نیست ** لیک آن بر چشم جان ملبوس نیست 2130
- O görünür, bu görünmez ama can gözünden gizli değildir.
-
صد هزاران شیر زیر را نشان ** پیش دیدهی غیبدان هیزمکشان
- Onların altında yüz binlerce aslan vardır, odun çeker durur. Gayp gözü, onu görür.
-
لیک یک یک را خدا محسوس کرد ** تا که بیند نیز او که نیست مرد
- Fakat adam olmayan da görsün diye Tanrı, onları bir bir baş gözüne de gösterir.
-
دیدش از دور و بخندید آن خدیو ** گفت آن را مشنو ای مفتون دیو
- O padişah, dervişi uzaktan görüp güldü. Sakın dedi, aldanma, şeytanı dinleme.
-
از ضمیر او بدانست آن جلیل ** هم ز نور دل بلی نعم الدلیل
- O ulu şeyh, gönlünün nuru ile dervişin içinden geçeni bildi. O nur, ne güzel bir delildir.