-
آن خراسی میدود قصدش خلاص ** تا بیابد او ز زخم آن دم مناص 2195
- Değirmen beygiri koşar, döner durur. Maksadı da dayak yemeden kurtulmaktadır.
-
قصد او آن نه که آبی بر کشد ** یاکه کنجد را بدان روغن کند
- Su çekmekten, yahut susamdan şırlagan yağı çıkarmaktan haberi bile yoktur.
-
گاو بشتابد ز بیم زخم سخت ** نه برای بردن گردون و رخت
- Öküz, arabayı çekmek eşyayı götürmek için değil, dayak korkusundan yürür, yeler.
-
لیک دادش حق چنین خوف وجع ** تا مصالح حاصل آید در تبع
- Fakat Tanrı, ona öyle bir acı korkusu vermiştir de o yüzden işler de görülür gider.
-
همچنان هر کاسبی اندر دکان ** بهر خود کوشد نه اصلاح جهان
- Her kazanç sahibi de bunun gibi âlemi ıslâh için değil, kendisi için çalışır.
-
هر یکی بر درد جوید مرهمی ** در تبع قایم شده زین عالمی 2200
- Her biri derdine bir melhem arar. Derken bir âlem de bu yüzden düzene girer.
-
حق ستون این جهان از ترس ساخت ** هر یکی از ترس جان در کار باخت
- Tanrı korkuyu bu âleme direk yapmıştır. Herkes, can korkusu ile bir işe sarılmıştır.
-
حمد ایزد را که ترسی را چنین ** کرد او معمار و اصلاح زمین
- Tanrı’ya hamd olsun ki böyle bir korkuyu mimar etmiş, onunla yer yüzünü düzene koymuştur.
-
این همه ترسندهاند از نیک و بد ** هیچ ترسنده نترسد خود ز خود
- Bunların hepside iyiden, kötüden korkarlar. Fakat hiçbir kimse yoktur ki kendi kendisinden korksun.
-
پس حقیقت بر همه حاکم کسیست ** که قریبست او اگر محسوس نیست
- Şu halde hakikatte herkese hak3im olan birsidir ve o, duygularla duyulmaz ama çok yakındır insana.
-
هست او محسوس اندر مکمنی ** لیک محسوس حس این خانه نی 2205
- O, bir gizli yerde duyulur ama bu evin duyguları ile duyulmaz.
-
آن حسی که حق بر آن حس مظهرست ** نیست حس این جهان آن دیگرست
- Tanrı’nın anlaşılacağı, duyulacağı duygu, bu cihanın duygusu değildir, o duygu, başka bir duygudur.
-
حس حیوان گر بدیدی آن صور ** بایزید وقت بودی گاو و خر
- Hayvan duygusu, o suretleri görseydi öküzle eşek de vaktin Beyazıd’ı olurdu.
-
آنک تن را مظهر هر روح کرد ** وآنک کشتی را براق نوح کرد
- Bedeni, ruha mazhar eden, gemiyi Nuh’a burak yapan,
-
گر بخواهد عین کشتی را به خو ** او کند طوفان تو ای نورجو
- Dilerse ey nur arayan, gemiyi değiştirir, tûfan haline getirir.
-
هر دمت طوفان و کشتی ای مقل ** با غم و شادیت کرد او متصل 2210
- Ey yoksul, her an sana bir tûfandır, bir gemidir. Seni gama, neşeye ulaştırır durur.
-
گر نبینی کشتی و دریا به پیش ** لرزها بین در همه اجزای خویش
- Gemiyle denizi görmüyorsan bütün cüzilerindeki şu titreyişi, şu kaynaşmayı gör.
-
چون نبیند اصل ترسش را عیون ** ترس دارد از خیال گونهگون
- Gözler, korkunun aslını görmediğinden çeşit çeşit hayallerden korkar insan.
-
مشت بر اعمی زند یک جلف مست ** کور پندارد لگدزن اشترست
- Sarhoş bir herif, körün birine bir yumruk indirir. Kör sanır ki kendisini deve tepti.
-
زانک آن دم بانگ اشتر میشنید ** کور را گوشست آیینه نه دید
- Çünkü o sırada deve sesini duymuştur. Körün aynası kulaktır, göz değil.
-
باز گوید کور نه این سنگ بود ** یا مگر از قبهی پر طنگ بود 2215
- Derken yine hayır, bu bir taş olacak. Belki şu çınlayıp duran kubbeden geldi der.
-
این نبود و او نبود و آن نبود ** آنک او ترس آفرید اینها نمود
- Bu da değil, o da değil, öbürü de değil. Bunları o korkuyu yaratan gösterir.
-
ترس و لرزه باشد از غیری یقین ** هیچ کس از خود نترسد ای حزین
- Korku ve titreyiş, mutlaka başkasındandır. Hiçbir kimse kendisinden korkar mı?
-
آن حکیمک وهم خواند ترس را ** فهم کژ کردست او این درس را
- O filozofçuk, korkuya vehim der. O, bu dersi eğri anlamıştır.
-
هیچ وهمی بیحقیقت کی بود ** هیچ قلبی بیصحیحی کی رود
- Hakikati olmayan vehim olur mu hiç? Hiç gönül doğru olmayan bir yere akar mı?