English    Türkçe    فارسی   

6
2282-2306

  • هم ازین بدبختی خلق آن جواد  ** منفجر کرده دو صد چشمه‌ی وداد 
  • O cömert Tanrı halkın bu bahtsızlığını görüp iki yüz tane sevgi çeşmesi akıtmıştır.
  • غنچه را از خار سرمایه دهد  ** مهره را از مار پیرایه دهد 
  • O, koncaya dikenden sermaye verir, dikenden gonca bitirir. Yılan boynuzu ile yılanı süsler, bezer.
  • از سواد شب برون آرد نهار  ** وز کف معسر برویاند یسار 
  • Gece karanlığından gündüzü çıkarır. Yoksulun elinden zenginlik izhar eder.
  • آرد سازد ریگ را بهر خلیل  ** کو با داود گردد هم رسیل  2285
  • Halil’e kumu un yapar, Davut’a dağı enis kılar.
  • کوه با وحشت در آن ابر ظلم  ** بر گشاید بانگ چنگ و زیر و بم 
  • O karanlık bulutların altındaki dağ, olanca vahşetiyle beraber ağız açar, zir ve bem perdelerinden çenk çalar.
  • خیز ای داود از خلقان نفیر  ** ترک آن کردی عوض از ما بگیر 
  • Ey halktan nefret eden Davut, kalk. Onları terk ettin, yerine bizi dinle, beraber çalalım der.
  • انابت آن طالب گنج به حق تعالی بعد از طلب بسیار و عجز و اضطرار کی ای ولی الاظهار تو کن این پنهان را آشکار 
  • O define isteyen yoksulun bir çok araştırmadan sonra âciz kalıp ey her şeyi meydana çıkaran, sen bu gizli sırrı meydana çıkar diye ulu Tanrı’ya yalvarması
  • گفت آن درویش ای دانای راز  ** از پی این گنج کردم یاوه‌تاز 
  • O derviş dedi ki: Ey sırları bilen, bu define için ömrümü zây ettim.
  • دیو حرص و آز و مستعجل تگی  ** نی تانی جست و نی آهستگی 
  • Hırs şeytanı, acele ettirdi, bana. Ne yavaşlığım kaldı, ne tedbirim, ne ihtiyatım.
  • من ز دیگی لقمه‌ای نندوختم  ** کف سیه کردم دهان را سوختم  2290
  • Tencereden bir lokma bile yemedim. Yalnız avucum siyahlandı, ağzım yandı.
  • خود نگفتم چون درین ناموقنم  ** زان گره‌زن این گره را حل کنم 
  • Bunu iyice bilmiyorum, bari bu düğümü bağlayana müracaat ederek çözeyim demedim.
  • قول حق را هم ز حق تفسیر جو  ** هین مگو ژاژ از گمان ای سخت‌رو 
  • Tanrı’nın sözünü de Tanrı sözü ile tefsire kalkış. Kendine gel de zannına uyup hezeyan etme a pek yüzlü!
  • آن گره کو زد همو بگشایدش  ** مهره کو انداخت او بربایدش 
  • Düğümü kim bağladıysa o çözer. Bu nükteleri, bu sırları, yine söyleyen açar.
  • گرچه آسانت نمود آن سان سخن  ** کی بود آسان رموز من لدن 
  • Sana o çeşit söz, kolay anlaşılır gibi gelir ama Tanrı remizleri kolay anlaşılır mı hiç?
  • گفت یا رب توبه کردم زین شتاب  ** چون تو در بستی تو کن هم فتح باب  2295
  • Adam yarabbi dedi, bu işten tövbe ettim. Kapıyı sen kapadın, yine sen aç!
  • بر سر خرقه شدن بار دگر  ** در دعا کردن بدم هم بی‌هنر 
  • Duada da bir hünerim yokmuş, yine başımı hırkaya çekiyor, sana yalvarıyorum.
  • کو هنر کو من کجا دل مستوی  ** این همه عکس توست و خود توی 
  • Hüner nerede, ben neredeyim, doğru bir gönül nerede? Bunların hepside senin aksin, hepsi de sensin.
  • هر شبی تدبیر و فرهنگم به خواب  ** هم‌چو کشتی غرقه می‌گردد ز آب 
  • Her gece rüyada bir tedbire girişmede, bir fikre düşmedeyim. Suda gark olan gemiye döndüm.
  • خود نه من می‌مانم و نه آن هنر  ** تن چو مرداری فتاده بی‌خبر 
  • Ne ben kalıyorum, ne hünerim kalıyor. Beden de bir leş gibi bihaber olarak bir tarafa düşüyor.
  • تا سحر جمله شب آن شاه علی  ** خود همی‌گوید الستی و بلی  2300
  • O yüce padişah, seher çağına kadar her gece “ Rabbiniz değil miyim?” diye sormada. “Evet” diye cevap vermede.
  • کو بلی‌گو جمله را سیلاب برد  ** یا نهنگی خورد کل را کرد و مرد 
  • Nerede “Evet, Rabbimizsin” diyen? Hepsini de uyku seli aldı götürdü. Yahut da bir timsah, hepsini paraladı, yedi.
  • صبح‌دم چون تیغ گوهردار خود  ** از نیام ظلمت شب بر کند 
  • Sabah çağı, karanlıklar kınından parlak kılıcını çekip de,
  • آفتاب شرق شب را طی کند  ** از نهنگ آن خورده‌ها را قی کند 
  • Doğu güneşi, geceyi dürünce bu timsah da yediklerini kusar.
  • رسته چون یونس ز معده‌ی آن نهنگ  ** منتشر گردیم اندر بو و رنگ 
  • Yunus gibi o timsahın midesinden kurtulur, koku ve renk âlemine yayılırız.
  • خلق چون یونس مسبح آمدند  ** کاندر آن ظلمات پر راحت شدند  2305
  • Halk, Yunus gibi Tanrıyı tesbih etti, o karanlıklar âleminde o yüzden rahat kaldı.
  • هر یکی گوید به هنگام سحر  ** چون ز بطن حوت شب آید به در 
  • Her biri seher vakti, gece balığının karnından çıkınca der ki: