-
نان گرم و صحن حلوای عسل ** برد آنک در ثوابش بود امل
- Tanrı’dan sevap ümidi ile sıcak somun ve bal helvası hediye etti.
-
الکیاسه والادب لاهل المدر ** الضیافه والقری لاهل الوبر
- Şehirliler, edep ve zekâ ehli olurlar. Toy vermek yoksul doyurmak da köylülere verilmiştir.
-
الضیافة للغریب والقری ** اودع الرحمن فی اهل القری
- Tanrı, garibe ziyafet çekmeyi köylülere vermiştir.
-
کل یوم فی القری ضیف حدیث ** ما له غیر الاله من مغیث 2400
- Köylerde her gün Tanrı’dan başka imdadına yetişecek hiç kimsesi olmayan yeni bir misafir vardır.
-
کل لیل فی القری وفد جدید ** ما لهم ثم سوی الله محید
- Köylerde her gece yeni bir topluluk vardır ki onların Tanrı’dan başka kimseleri yoktur.
-
تخمه بودند آن دو بیگانه ز خور ** بود صایم روز آن مومن مگر
- O iki yabancı, adamakıllı yemek yemişler, imtilâya uğramışlardı. O Müslüman ise oruçluydu.
-
چون نماز شام آن حلوا رسید ** بود مومن مانده در جوع شدید
- Akşam namazı vakti o helva gelince Mümin, pek aç olduğundan yemek istediyse de,
-
آن دو کس گفتند ما از خور پریم ** امشبش بنهیم و فردایش خوریم
- İkisi de biz boğazımıza kadar tokuz. Bu yemeği bu gece bırakalım da yarın yeriz.
-
صبر گیریم امشب از خور تن زنیم ** بهر فردا لوت را پنهان کنیم 2405
- Bu gece sabredelim, yemeyelim de helvayı yarına saklayalım dediler.
-
گفت مومن امشب این خورده شود ** صبر را بنهیم تا فردا بود
- Mümin dedi ki: Sabrı bırakalım da bu gece yiyelim yarının sahibi var.
-
پس بدو گفتند زین حکمتگری ** قصد تو آن است تا تنها خوری
- Ona sen, böyle hikmet satarak yalnız yemek istiyorsun galiba dediler.
-
گفت ای یاران نه که ما سه تنیم ** چون خلاف افتاد تا قسمت کنیم
- Dedi ki: Dostlar, biz üç kişi değil miyiz? Bana razı değilseniz pay edelim.
-
هرکه خواهد قسم خود بر جان زند ** هرکه خواهد قسم خود پنهان کند
- Kimse ne düşerse diler yesin, diler saklasın.
-
آن دو گفتندش ز قسمت در گذر ** گوش کن قسام فیالنار از خبر 2410
- İkisi birden hayır dediler, pay etmeyi bırak, “her pay eden cehennemdedir” sözünü duy.
-
گفت قسام آن بود کو خویش را ** کرد قسمت بر هوا و بر خدا
- Mümin, burada pay eden, kendi havasına uyup pay edendir. Tanrı için pay eden değil.
-
ملک حق و جمله قسم اوستی ** قسم دیگر را دهی دوگوستی
- Sen de Tanrınınsın onun payısın. Onun payını başkasına verirsen ona şirk koşmuş olursun.
-
این اسد غالب شدی هم بر سگان ** گر نبودی نوبت آن بدرگان
- Eğer o kötü kişilerin zamanı olmasaydı bu aslan, köpeklere üstün olurdu.
-
قصدشان آن کان مسلمان غم خورد ** شب برو در بینوایی بگذرد
- Onların kasti o Müslüman’ın gam yemesi, o geceyi aç geçirmesiydi.
-
بود مغلوب او به تسلیم و رضا ** گفت سمعا طاعة اصحابنا 2415
- Tanrı’ya teslim oldu, boynunu eğdi, dostlarım dedi, baş üstüne, dediğiniz gibi olsun.
-
پس بخفتند آن شب و برخاستند ** بامدادان خویش را آراستند
- O gece yatıp uyudular, sabahleyin kalkıp kendilerini bezediler.
-
روی شستند و دهان و هر یکی ** داشت اندر ورد راه و مسلکی
- Yüzlerini, ağızlarını yıkadılar. Her biri, kendi yolunca virdini okumaya koyuldu.
-
یک زمانی هر کسی آورد رو ** سوی ورد خویش از حق فضلجو
- Bir zaman virtlerine yüz tutup Tanrı’dan lûtuf ve ihsan dilediler.
-
مومن و ترسا جهود و گبر و مغ ** جمله را رو سوی آن سلطان الغ
- Müminde ulu padişaha yüz tutar, Hıristiyan da Yahudi de; Mecusi de.
-
بلک سنگ و خاک و کوه و آب را ** هست واگشت نهانی با خدا 2420
- Hattâ taş, toprak, dağ ve suyun bile Tanrı’ya gizli bir duası, ilticası vardır.
-
این سخن پایان ندارد هر سه یار ** رو به هم کردند آن دم یاروار
- Bu sözün sonu gelmez. Her üç dostta ibadetlerini bitirdikten sonra dostçasına birbirlerine yüz çevirdiler.