پس بگفتندش که آنگه تو حریص ** ای عجیب خوردی ز حلوا و خبیص
Bu sözü duyunca Hıristiyan’la Yahudi a haris dediler, yoksa helvayı yedin mi?
گفت چون فرمود آن شاه مطاع ** من کی بودم تا کنم زان امتناع
Müslüman, “O emrine itaat edilen padişah, emredince ben kimim ki buyruğuna uymayayım?
تو جهود از امر موسی سر کشی ** گر بخواند در خوشی یا ناخوشی 2495
Sen Yahudi’sin Musa’nın emrinden baş çekebilir misin? Seni iyi ve kötü bir şeye koşsa emrinden nasıl olur da dışarı çıkabilirsin?
تو مسیحی هیچ از امر مسیح ** سر توانی تافت در خیر و قبیح
Sen de Mesih’e tâbisin, hayır veya şer, herhangi bir işte Mesih’in emrine karşı durabilir misin?
من ز فخر انبیا سر چون کشم ** خوردهام حلوا و این دم سرخوشم
E... Artık ben nasıl olur da peygamberlerin övündüğü Peygamberimin emrinden dışarı çıkabilirim? Helvayı yedim tabiî, şimdi de sarhoşum işte!” dedi.
پس بگفتندش که والله خواب راست ** تو بدیدی وین به از صد خواب ماست
Bunun üzerine vallahi dediler, rüya, senin rüyan. Bu gördüğün rüya, bizim yüzlerce rüyamızdan üstün.
خواب تو بیداریست ای بو بطر ** که به بیداری عیانستش اثر
Ey neşeli zat, senin uykun, uyanıklık. Rüyanın eserini uyanıklıkla bile görüyorsun.
در گذر از فضل و از جهدی و فن ** کار خدمت دارد و خلق حسن 2500
Sen de faziletten, yiğitlikten, hünerden geç, iş hizmette ve güzel huydadır.
بهر این آوردمان یزدان برون ** ما خلقت الانس الا یعبدون
Tanrı, bizi bunun için meydana getirdi. “İnsanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım, cinleri de” dedi.
سامری را آن هنر چه سود کرد ** کان فن از باب اللهش مردود کرد
Samiri’nin hüneri, neyini fazlalaştırdı ki? O hüner kendisini Tanrı kapısından sürdürdü.
چه کشید از کیمیا قارون ببین ** که فرو بردش به قعر خود زمین
Kaarun’un başına kimya bilgisinden neler geldi? Seyret de bak. Yer, onu ta dibine kadar çekti.
بوالحکم آخر چه بر بست از هنر ** سرنگون رفت او ز کفران در سقر
Ebülhakem, hünerinden ne elde etti? Küfrüyle inkârıyle baş aşağı cehenneme gitti.
خود هنر آن داد که دید آتش عیان ** نه کپ دل علی النار الدخان 2505
Hüner odur ki ateşi apaçık göresin; duman ateşe delalet eder demeyesin bunu böyle bil!
ای دلیلت گندهتر پیش لبیب ** در حقیقت از دلیل آن طبیب
Senin delilin hakikatte hekimin delilinden daha kokmuştur.
چون دلیلت نیست جز این ای پسر ** گوه میخور در کمیزی مینگر
Oğul, senin delilin bundan başka bir şey değilse pislik ye, sidiğe bak dur.
ای دلیل تو مثال آن عصا ** در کفت دل علی عیب العمی
Delilin, asâya benzer senin. Elindedir de körlüğünden göremediğin şeyleri, güya onunla anlarsın.
غلغل و طاق و طرنب و گیر و دار ** که نمیبینم مرا معذور دار
Bu gürültüyü, bu kap tutu göremiyorum, beni mazur tut diyorsun âdeta.
منادی کردن سید ملک ترمد کی هر کی در سه یا چهار روز به سمرقند رود به فلان مهم خلعت و اسپ و غلام و کنیزک و چندین زر دهم و شنیدن دلقک خبر این منادی در ده و آمدن به اولاقی نزد شاه کی من باری نتوانم رفتن
Tirmiz padişahı Seyyid’in “ Kim filân işi görmek üzere Semerkand’a üç yahut dört günde gidebilirse ona elbise, at, köle ce cariyeyle şu kadar altın vereceğim” diye tellâl çağırtması, köyde bulunan Delkak’ın bunu duyup “Ben gidemem, bu iş benim işim değil” diye padişaha müracaat etmesi
سید ترمد که آنجا شاه بود ** مسخرهی او دلقک آگاه بود 2510
Delkak, Tirmiz’de padişah olan Seyyid’in her şeyi bilen akıllı bir maskarasıydı.
داشت کاری در سمرقند او مهم ** جستالاقی تا شود او مستتم
Padişahın Semerkant’da mühim bir işi vardı. O işi derhal yapıp gelecek bir adam aradı.
زد منادی هر که اندر پنج روز ** آردم زانجا خبر بدهم کنوز
“Beş günde oraya gidip gelecek ve bana haber getirecek olana hazineler vereceğim” diye tellal çağırttı.
دلقک اندر ده بد و آن را شنید ** بر نشست و تا بترمد میدوید
Delkak, köydeydi. Bunu duyunca eşeğine bindi. Tirmiz’e doğru koşturmaya başladı.
مرکبی دو اندر آن ره شد سقط ** از دوانیدن فرس را زان نمط
Öyle koşturuyordu ki eşek sakatlandı. Ata bindi at da çatladı.
پس به دیوان در دوید از گرد راه ** وقت ناهنگام ره جست او به شاه 2515
Nihayet yol tozlarına bulanmış bir halde Tirmiz’e gelip divana girdi. Vakitsiz olmakla beraber padişahın huzuruna girmek istedi.
فجفجی در جملهی دیوان فتاد ** شورشی در وهم آن سلطان فتاد
Divana bir fısıltıdır düştü. Padişah da vehimlendi âdeta.
خاص و عام شهر را دل شد ز دست ** تا چه تشویش و بلا حادث شدست
Şehrin ileri gelenleri de ürktüler, geri kalanları da. Acaba diyorlardı, ne fitne ne kötülük çıktı?