English    Türkçe    فارسی   

6
2536-2560

  • وهم در وهم و خیال اندر خیال  ** شاه را تا خود چه آید از نکال 
  • Padişah, ne felâket var acaba diye vehimlendikçe vehimleniyor, hayallendikçe hayalleniyordu.
  • که دل شه با غم و پرهیز بود  ** زانک خوارمشاه بس خون‌ریز بود 
  • Harzemşah, pek zâlimdi, pek kan dökücüydü. Padişahın gönlünde o yüzden zaten gam, gussa vardı.
  • بس شهان آن طرف را کشته بود  ** یا به حیله یا به سطوت آن عنود 
  • O taraflardaki birçok padişahları ya hileyle, ya kuvvetle öldürmüş, yok etmişti o inatçı.
  • این شه ترمد ازو در وهم بود  ** وز فن دلقک خود آن وهمش فزود 
  • Tirmiz padişahı da bundan vehimleniyordu zaten. Delkak’ın halinden vehim büsbütün arttı.
  • گفت زوتر بازگو تا حال چیست  ** این چنین آشوب و شور تو ز کیست  2540
  • Dedi ki: çabuk söyle, ne var? Kimden bu derece perişan oldun?
  • گفت من در ده شنیدم آنک شاه  ** زد منادی بر سر هر شاه‌راه 
  • Delkak cevap verdi: Köyde duydum ki padişah, her ana caddenin başında bir tellal bağırtmış.
  • که کسی خواهم که تازد در سه روز  ** تا سمرقند و دهم او را کنوز 
  • Üç günde Semerkant’a kadar gidecek adama hazineler bağışlatacağım demiş.
  • من شتابیدم بر تو بهر آن  ** تا بگویم که ندارم آن توان 
  • Koşa, koşa aceleyle geldim ki ben de o kudret olmadığını söyleyeyim.
  • این چنین چستی نیاید از چو من  ** باری این اومید را بر من متن 
  • Benden böyle çeviklik gelmez. Hiç olmazsa bunu benden umma!
  • گفت شه لعنت برین زودیت باد  ** که دو صد تشویش در شهر اوفتاد  2545
  • Padişah hay canına lânet olsun dedi, şehre yüzlerce korku saldın.
  • از برای این قدر خام‌ریش  ** آتش افکندی درین مرج و حشیش 
  • A ham herif, bu kadar şey için ota da ateş saldın, otlağa da.
  • هم‌چو این خامان با طبل و علم  ** که الاقانیم در فقر و عدم 
  • Şu davullu, bayraklı hamlar da, biz yokluk yurdundan haberciyiz diye bağırıp dururlar ya!
  • لاف شیخی در جهان انداخته  ** خویشتن را بایزیدی ساخته 
  • Hepsi dünyaya bir şeyhlik lâfıdır atmış, kendisini Beyazıd yerine koymuştur.
  • هم ز خود سالک شده واصل شده  ** محفلی واکرده در دعوی‌کده 
  • Kendi kendine yola girmiş, kendi kendine ulaşmış; bir dava yurdunda meclis kurmuştur.
  • خانه‌ی داماد پرآشوب و شر  ** قوم دختر را نبوده زین خبر  2550
  • Kendi kendisine gelin güvey olan gibi. Kız tarafını hiç bundan haberi yokken güvey evi birbirine girer.
  • ولوله که کار نیمی راست شد  ** شرطهایی که ز سوی ماست شد 
  • İş yarıdan yarıya düzeldi, biz, bize gereken şartları yerine getirdik.
  • خانه‌ها را روفتیم آراستیم  ** زین هوس سرمست و خوش برخاستیم 
  • Evleri süpürdük, bezedik. Bu hevesle âdeta sarhoş olduk, bu işe hoş bir surette giriştik der.
  • زان طرف آمد یکی پیغام نی  ** مرغی آمد این طرف زان بام نی 
  • Fakat o taraftan bir haber geldi mi hayır. O damdan bir kuş uçup bu yana ulaştı mı? Hayır!
  • زین رسالات مزید اندر مزید  ** یک جوابی زان حوالیتان رسید 
  • Bu birbiri üstüne ulanan elçilikler, bu gürültü patırtı üzerine o taraftan size bir cevap geldi mi? Ne gezer?
  • نی ولیکن یار ما زین آگهست  ** زانک از دل سوی دل لا بد رهست  2555
  • Gelmedi ama sevgilimiz biliyor ya. Mutlaka gönülden gönle yol vardır derler.
  • پس از آن یاری که اومید شماست  ** از جواب نامه ره خالی چراست 
  • Peki ama umduğumuz sevgiliden niye mektubumuza cevap gelmedi, niye yol bomboş öyleyse?
  • صد نشانست از سرار و از جهار  ** لیک بس کن پرده زین در بر مدار 
  • Gizli aşikâr yüzlerce nişane var, fakat yeter, bu kapının perdesini bundan fazla açma.
  • باز رو تا قصه‌ی آن دلق گول  ** که بلا بر خویش آورد از فضول 
  • Sen yine, zevzekliğinden kendi kendisini derde atan o ahmak Delkak’ın hikâyesini söyle.
  • پس وزیرش گفت ای حق را ستن  ** بشنو از بنده‌ی کمینه یک سخن 
  • Vezir dedi ki: Ey doğruya bir direk, bir dayak olan padişahım! Şu aşağılık kul bir söz söyleyecek, onu lûtfen dinle.
  • دلقک از ده بهر کاری آمدست  ** رای او گشت و پشیمانش شدست  2560
  • Delkak, köyden bir iş için geldi. Bir şey söyleyecekti. Şimdi vazgeçti, pişman oldu.