-
وهم در وهم و خیال اندر خیال ** شاه را تا خود چه آید از نکال
- Padişah, ne felâket var acaba diye vehimlendikçe vehimleniyor, hayallendikçe hayalleniyordu.
-
که دل شه با غم و پرهیز بود ** زانک خوارمشاه بس خونریز بود
- Harzemşah, pek zâlimdi, pek kan dökücüydü. Padişahın gönlünde o yüzden zaten gam, gussa vardı.
-
بس شهان آن طرف را کشته بود ** یا به حیله یا به سطوت آن عنود
- O taraflardaki birçok padişahları ya hileyle, ya kuvvetle öldürmüş, yok etmişti o inatçı.
-
این شه ترمد ازو در وهم بود ** وز فن دلقک خود آن وهمش فزود
- Tirmiz padişahı da bundan vehimleniyordu zaten. Delkak’ın halinden vehim büsbütün arttı.
-
گفت زوتر بازگو تا حال چیست ** این چنین آشوب و شور تو ز کیست 2540
- Dedi ki: çabuk söyle, ne var? Kimden bu derece perişan oldun?
-
گفت من در ده شنیدم آنک شاه ** زد منادی بر سر هر شاهراه
- Delkak cevap verdi: Köyde duydum ki padişah, her ana caddenin başında bir tellal bağırtmış.
-
که کسی خواهم که تازد در سه روز ** تا سمرقند و دهم او را کنوز
- Üç günde Semerkant’a kadar gidecek adama hazineler bağışlatacağım demiş.
-
من شتابیدم بر تو بهر آن ** تا بگویم که ندارم آن توان
- Koşa, koşa aceleyle geldim ki ben de o kudret olmadığını söyleyeyim.
-
این چنین چستی نیاید از چو من ** باری این اومید را بر من متن
- Benden böyle çeviklik gelmez. Hiç olmazsa bunu benden umma!
-
گفت شه لعنت برین زودیت باد ** که دو صد تشویش در شهر اوفتاد 2545
- Padişah hay canına lânet olsun dedi, şehre yüzlerce korku saldın.
-
از برای این قدر خامریش ** آتش افکندی درین مرج و حشیش
- A ham herif, bu kadar şey için ota da ateş saldın, otlağa da.
-
همچو این خامان با طبل و علم ** که الاقانیم در فقر و عدم
- Şu davullu, bayraklı hamlar da, biz yokluk yurdundan haberciyiz diye bağırıp dururlar ya!
-
لاف شیخی در جهان انداخته ** خویشتن را بایزیدی ساخته
- Hepsi dünyaya bir şeyhlik lâfıdır atmış, kendisini Beyazıd yerine koymuştur.
-
هم ز خود سالک شده واصل شده ** محفلی واکرده در دعویکده
- Kendi kendine yola girmiş, kendi kendine ulaşmış; bir dava yurdunda meclis kurmuştur.
-
خانهی داماد پرآشوب و شر ** قوم دختر را نبوده زین خبر 2550
- Kendi kendisine gelin güvey olan gibi. Kız tarafını hiç bundan haberi yokken güvey evi birbirine girer.
-
ولوله که کار نیمی راست شد ** شرطهایی که ز سوی ماست شد
- İş yarıdan yarıya düzeldi, biz, bize gereken şartları yerine getirdik.
-
خانهها را روفتیم آراستیم ** زین هوس سرمست و خوش برخاستیم
- Evleri süpürdük, bezedik. Bu hevesle âdeta sarhoş olduk, bu işe hoş bir surette giriştik der.
-
زان طرف آمد یکی پیغام نی ** مرغی آمد این طرف زان بام نی
- Fakat o taraftan bir haber geldi mi hayır. O damdan bir kuş uçup bu yana ulaştı mı? Hayır!
-
زین رسالات مزید اندر مزید ** یک جوابی زان حوالیتان رسید
- Bu birbiri üstüne ulanan elçilikler, bu gürültü patırtı üzerine o taraftan size bir cevap geldi mi? Ne gezer?
-
نی ولیکن یار ما زین آگهست ** زانک از دل سوی دل لا بد رهست 2555
- Gelmedi ama sevgilimiz biliyor ya. Mutlaka gönülden gönle yol vardır derler.
-
پس از آن یاری که اومید شماست ** از جواب نامه ره خالی چراست
- Peki ama umduğumuz sevgiliden niye mektubumuza cevap gelmedi, niye yol bomboş öyleyse?
-
صد نشانست از سرار و از جهار ** لیک بس کن پرده زین در بر مدار
- Gizli aşikâr yüzlerce nişane var, fakat yeter, bu kapının perdesini bundan fazla açma.
-
باز رو تا قصهی آن دلق گول ** که بلا بر خویش آورد از فضول
- Sen yine, zevzekliğinden kendi kendisini derde atan o ahmak Delkak’ın hikâyesini söyle.
-
پس وزیرش گفت ای حق را ستن ** بشنو از بندهی کمینه یک سخن
- Vezir dedi ki: Ey doğruya bir direk, bir dayak olan padişahım! Şu aşağılık kul bir söz söyleyecek, onu lûtfen dinle.
-
دلقک از ده بهر کاری آمدست ** رای او گشت و پشیمانش شدست 2560
- Delkak, köyden bir iş için geldi. Bir şey söyleyecekti. Şimdi vazgeçti, pişman oldu.