-
یار شب را روز مهجوری مده ** جان قربتدیده را دوری مده
- Gece dostuna gündüz ayrılığı verme. Yakınlığı görmüş canı uzaklaştırma.
-
بعد تو مرگیست با درد و نکال ** خاصه بعدی که بود بعد الوصال
- Senden uzaklaşmak, dertli, veballi bir ölümdür. Hele bu ayrılık, bu uzaklaşma, buluştuktan sonra olursa!
-
آنک دیدستت مکن نادیدهاش ** آب زن بر سبزهی بالیدهاش 2895
- Seni göreni gözsüz bırakma, ondan gizlenme. Bitmiş, boy atmış yeşilliğine su serp.
-
من نکردم لا ابالی در روش ** تو مکن هم لاابالی در خلش
- Ben, yürüyüşte küstahlık etmedim, sen de ceza ve cefada aldırmazlıktan gelme.
-
هین مران از روی خود او را بعید ** آنک او یکباره آن روی تو دید
- Yüzünü göreni, lûtfet, cemalinden uzaklaştırma.
-
دید روی جز تو شد غل گلو ** کل شیء ما سوی الله باطل
- Senden başkasının yüzünü görmek, boğaza takılan bir zincirdir. “Tanrı’dan başka her şey bâtıldır, asılsızdır.”
-
باطلاند و مینمایندم رشد ** زانک باطل باطلان را میکشد
- Bâtıldırlar ama bana hak görünmedeler. Çünkü bâtıl, bâtılları çeker.
-
ذره ذره کاندرین ارض و سماست ** جنس خود را هر یکی چون کهرباست 2900
- Yeryüzünde, gökyüzünde ne varsa hepsi de zerre zerre kehlibar gibi kendi cinsini çekmededir.
-
معده نان را میکشد تا مستقر ** میکشد مر آب را تف جگر
- Mide, ta dibine kadar ekmeği çekmededir, ciğerdeki hararet, suyu.
-
چشم جذاب بتان زین کویها ** مغز جویان از گلستان بویها
- Güzellerin çekici gözleri de buralarda döner, dolaşır, gül bahçelerindeki kokuları arar durur.
-
زانک حس چشم آمد رنگ کش ** مغز و بینی میکشد بوهای خوش
- Çünkü gözün duygusu, rengi çeker; beyin ve burun, güzel kokuları.
-
زین کششها ای خدای رازدان ** تو به جذب لطف خودمان ده امان
- Bu çekilişleri de sırları bilen Tanrı’dan bil. Sen, kendi çekişinle bizi buralardan kurtar Yarabbi!
-
غالبی بر جاذبان ای مشتری ** شاید ار درماندگان را وا خری 2905
- Ey müşterimiz olan Tanrı, sen bu çekicilerden üstünsün. Âcizleri satın alırsan değer, yaraşır.
-
رو به شه آورد چون تشنه به ابر ** آنک بود اندر شب قدر آن بدر
- Kadir gecesi, o dolunayı tanıyan, susuz kişinin buluta yüz çevirmesi gibi yüzünü padişaha döndürdü.
-
چون لسان وجان او بود آن او ** آن او با او بود گستاخگو
- Dili de onundu zaten, canı da. Onun olan, ona küstahça söz söylese ne çıkar?
-
گفت ما گشتیم چون جان بند طین ** آفتاب جان توی در یوم دین
- Dedi ki: Biz can gibi balçığa kakılıp kaldık. Kıyamet gününde can güneşi sensin.
-
وقت آن شد ای شه مکتومسیر ** کز کرم ریشی بجنبانی به خیر
- Ey gizlice yürüyen padişah, vakti geldi... Kerem et, hayırlısı ile bir sakalını oynat.
-
هر یکی خاصیت خود را نمود ** آن هنرها جمله بدبختی فزود 2910
- Her birimiz hünerimizi gösterdik, fakat o hünerler, ancak bahtsızlığımızı arttırdı.
-
آن هنرها گردن ما را ببست ** زان مناصب سرنگوساریم و پست
- O marifetler, boynumuzu bağladı, o mevkiler yüzünden baş aşağı düştük, alçaldık.
-
آن هنر فی جیدنا حبل مسد ** روز مردن نیست زان فنها مدد
- O hünerler, boynumuza bağlanmış bir hurma lifi oldu. Ölüm günü, onların hiç birinden fayda yok.
-
جز همان خاصیت آن خوشحواس ** که به شب بد چشم او سلطانشناس
- Ancak geceleyin gözü padişahı tanıyanın o güzel duygusu işe yarar.
-
آن هنرها جمله غول راه بود ** غیر چشمی کو ز شه آگاه بود
- O marifetlerin hepsi yolda görünen adamın yolunu şaşırtan gulyabanidir. Yalnız geceleyin padişahın yüzünü gören göz başka.
-
شاه را شرم از وی آمد روز بار ** که به شب بر روی شه بودش نظار 2915
- Padişah, hüküm gününde yalnız geceleyin yüzünü gören, kendisini tanıyan adamdan hayâ eder.
-
وان سگ آگاه از شاه وداد ** خود سگ کهفش لقب باید نهاد
- Muhabbet padişahını tanıyan köpeğe de Ashabı Kehf’in köpeği adını takmalıdır.
-
خاصیت در گوش هم نیکو بود ** کو به بانگ سگ ز شیر آگه شود
- Köpeğin sesini anlayıp aslandan haber alan bir kulağa sahip bulunan kişinin hüneri de, iyi bir hüner.