-
همچو تاری شد دل و جان در شهود ** تا سر رشته به من رویی نمود
- Can ve gönül de bu geçeli, görüşmek için artık bir ipliğe döndü âdeta derdi.
-
خود غراب البین آمد ناگهان ** بر شکار موش و بردش زان مکان
- Derken ansızın bir alaca karga geldi, fareyi yakaladı. Kurbağa da onunla beraber havalandı.
-
چون بر آمد بر هوا موش از غراب ** منسحب شد چغز نیز از قعر آب 2945
- Fare karganın gagasında havalanınca kurbağa da ona bağlı olduğundan onunla beraber sudan çıktı.
-
موش در منقار زاغ و چغز هم ** در هوا آویخته پا در رتم
- Fare, karganın gagasındaydı, kurbağa da ipe bağlı olduğundan havalanmaktaydı.
-
خلق میگفتند زاغ از مکر و کید ** چغز آبی را چگونه کرد صید
- Halksa hele bak diyordu, karga, hileyle suda yaşayan kurbağayı nasıl da avladı.
-
چون شد اندر آب و چونش در ربود ** چغز آبی کی شکار زاغ بود
- Nasıl suya girdi, nasıl da onu kaptı? Suda yaşayan kurbağa, nasıl olur da alaca kargaya avlanır?
-
چغز گفتا این سزای آن کسی ** کو چو بیآبان شود جفت خسی
- Kurbağa, bu, suda yaşamayan susuz hayvanlar gibi, aşağılık bir mahluka eş olanın lâyığıdır.
-
ای فغان از یار ناجنس ای فغان ** همنشین نیک جویید ای مهان 2950
- Feryat adamın kendi cinsinden olmayan dostundan, feryat. Ey “ulu” lar, sizinle düşüp kalkacak iyi bir dost arayın, diyordu.
-
عقل را افغان ز نفس پر عیوب ** همچو بینی بدی بر روی خوب
- Akıl da ayıplarla dopdolu bulunan nefisten feryat eder. Nefis, güzel bir yüzdeki çirkin buruna benzer.
-
عقل میگفتش که جنسیت یقین ** از ره معنیست نی از آب و طین
- Akıl, ona der ki: Cins oluş, iyi bil ki su ve toprak bakımından değil, mâna, bakımındandır.
-
هین مشو صورتپرست و این مگو ** سر جنسیت به صورت در مجو
- Kendine gel de surete tapma, suret sözüne kapılma, cins oluşu surette arama.
-
صورت آمد چون جماد و چون حجر ** نیست جامد را ز جنسیت خبر
- Suret, cansız şeye, taşa benzer. Cansız şeyin, kendisiyle cins olandan, yahut olmayandan haberi var mıdır?
-
جان چو مور و تن چو دانهی گندمی ** میکشاند سو به سویش هر دمی 2955
- Can, karıncaya benzer, beden de bir buğday tanesine. Karınca o buğday tanesini her an çeker durur.
-
مور داند کان حبوب مرتهن ** مستحیل و جنس من خواهد شدن
- Karınca bilir ki o kendi cinsinden olmayan buğdaylar, nihayet yenecek, kendisine karışacak. Bunlar, benim cinsimden olacaklar der.
-
آن یکی موری گرفت از راه جو ** مور دیگر گندمی بگرفت و دو
- Karıncanın biri, yoldan bir arpa tanesi bulur, çekip götürmeye koyulur. Öbürü, bir buğday yakalar, koşa koşa götürmeye başlar.
-
جو سوی گندم نمیتازد ولی ** مور سوی مور میآید بلی
- Arpa, buğdayın bulunduğu yere gelmez ama karınca, karıncanın bulunduğu yere gelir ya.
-
رفتن جو سوی گندم تابعست ** مور را بین که به جنسش راجعست
- Arpanın gitmesi, buğdaya tâbidir. Karıncaya baksana, dönüp kendi cinsine nasıl geliyor.
-
تو مگو گندم چرا شد سوی جو ** چشم را بر خصم نه نی بر گرو 2960
- Buğday, neden arpaya doğru gidiyor deme. Gözünü aç da düşmanı gör, alınan, götürülen şeyi değil.
-
مور اسود بر سر لبد سیاه ** مور پنهان دانه پیدا پیش راه
- Kara bir karınca, siyah kilimin üstünde bir taneyi almış gitmekte meselâ. Tanenin gittiği görülür de karınca görünmez.
-
عقل گوید چشم را نیکو نگر ** دانه هرگز کی رود بی دانهبر
- Akıl der ki gözünü iyi aç da bak. Hiç tane onu bir götüren olmasa gider mi?
-
زین سبب آمد سوی اصحاب کلب ** هست صورتها حبوب و مور قلب
- Köpek bu yüzden Ashabı Kehf’in bulunduğu yere geldi, onlara katıldı. Suretler, tanelerdir ama karınca, kalptir.
-
زان شود عیسی سوی پاکان چرخ ** بد قفسها مختلف یک جنس فرخ
- İsa bu yüzden gökyüzündeki temiz meleklere karıştı. Kafesler ayrıydı ama kuş yavrusu bir cinsten.
-
این قفس پیدا و آن فرخش نهان ** بیقفس کش کی قفس باشد روان 2965
- Bu kafes meydandadır da kuş yavrusu gizli. Fakat kafesi bir götüren olmasa kafes, kendi kendine nasıl gider?
-
ای خنک چشمی که عقلستش امیر ** عاقبتبین باشد و حبر و قریر
- Ne mutlu o göze ki akıl, onun başında buyruktur; işin sonunu görür, her şeyi bilir, aydındır, nurludur.
-
فرق زشت و نغز از عقل آورید ** نی ز چشمی کز سیه گفت و سپید
- Çirkinle güzeli, akılla ayırt edin; şu karadır, bu ak diyen gözle değil.