از دگر جوها مگیر این جوی را ** ماه دان این پرتو مهروی را
Bu suyu, başka sulara kıyas etme. Bu ay yüzlünün ışığına ay de.
این سخن پایان ندارد آن غریب ** بس گریست از درد خواجه شد کیب
Bu sözün sonu gelmez o garip muhtesibin derdi ile dertlendi, bir hayli ağladı.
توزیع کردن پایمرد در جملهی شهر تبریز و جمع شدن اندک چیز و رفتن آن غریب به تربت محتسب به زیارت و این قصه را بر سر گور او گفتن به طریق نوحه الی آخره
Tebriz Kethüdasının, o adamın borcunu bütün Tebrizlilere taksimi, pek az bir para toplanışı. O garibin, muhtesibin mezarına gidip mezar başında halini anlatması ve teveccüh yoluyla ona ahvalini bildirmesi
واقعهی آن وام او مشهور شد ** پای مرد از درد او رنجور شد
O adamın borç alışı halka yayıldı. Kethüda onun derdi ile dertlendi.
از پی توزیع گرد شهر گشت ** از طمع میگفت هر جا سرگذشت
Borcunu para toplayıp vermek üzere şehirde dolaşmaya her yerde hararetli hararetli o adamın halini anlatmaya başladı.
هیچ ناورد از ره کدیه به دست ** غیر صد دینار آن کدیهپرست 3250
Fakat bu dilencilikle o para dileyen adamcağızın eline ancak yüz altın girdi.
پای مرد آمد بدو دستش گرفت ** شد بگور آن کریم بس شگفت
Gelip adama hali anlattı. Adam, Kethüdanın iki eline yapışıp kalktı, onun delaletiyle o şaşılacak derecede ihsan sahibi olan Muhtesibin mezarına gitti.
گفت چون توفیق یابد بندهای ** که کند مهمانی فرخندهای
Dedi ki: bir kula Tanrı muvaffakiyet verir de kutlu bir adama konuk olursa
مال خود ایثار راه او کند ** جاه خود ایثار جاه او کند
Ev sahibi onun yoluna bütün malını mülkünü kor mevkiini bile onun mevkiine feda eder.
شکر او شکر خدا باشد یقین ** چون به احسان کرد توفیقش قرین
Artık ona şükretmek Tanrı’ya şükretmekten ibarettir. Çünkü Tanrı, o ihsan sahibine ihsana eş etmiştir.
ترک شکرش ترک شکر حق بود ** حق او لا شک به حق ملحق بود 3255
Buna şükretmemek Tanrı’ya şükretmemektir. Onun hakkı şüphe yok ki Tanrı hakkı demektir.
شکر میکن مر خدا را در نعم ** نیز میکن شکر و ذکر خواجه هم
Nimet ve ihsanlarına karşılık Tanrı’ya şükret fakat ihsan edene de şükret, onu da an.
رحمت مادر اگر چه از خداست ** خدمت او هم فریضهست و سزاست
Ananın merhameti Tanrı’dandır ama ona kulluk etmek, hizmette bulunmak da hem farzdır, hem de yerinde bir iş.
زین سبب فرمود حق صلوا علیه ** که محمد بود محتال الیه
Tanrı işte bu yüzden “ Muhammed’e salavat getirin” dedi. Çünkü Muhammed, inananların dönüp başvurdukları zattır.
در قیامت بنده را گوید خدا ** هین چه کردی آنچ دادم من ترا
Tanrı kıyamette kula “ Ne getirdin, sana verdiğim nimetlere karşılık ne yaptın?” der.
گوید ای رب شکر تو کردم به جان ** چون ز تو بود اصل آن روزی و نان 3260
Kul der ki: Yarabbi sana can ve gönülden şükrettim. Çünkü o rızık ve ekmek, asıl bakımından sendendi.
گویدش حق نه نکردی شکر من ** چون نکردی شکر آن اکرامفن
Tanrı der ki: hayır, sana ihsan edene şükretmediğin için bana da şükretmedin.
بر کریمی کردهای ظلم و ستم ** نه ز دست او رسیدت نعمتم
Bir kerem sahibine zulmettin, sitemde bulundun. Halbuki onun yüzünden benim nimetlerime nail olmadın mı?
چون به گور آن ولینعمت رسید ** گشت گریان زار و آمد در نشید
Hâsılı o garip de velinimetinin mezarına gelince ağlayıp inlemeye koyuldu.
گفت ای پشت و پناه هر نبیل ** مرتجی و غوث ابناء السبیل
Dedi ki: ey her yoksulun dayandığı güvendiği zat. Ey himmeti umulan ey yolda kalanların imdadına erişen!
ای غم ارزاق ما بر خاطرت ** ای چو رزق عام احسان و برت 3265
Ey rızıklarımız için gam yiyen bizi hatırlayan ey ihsanı, lûtfu, Tanrı rızkı gibi umumi olan!
ای فقیران را عشیره و والدین ** در خراج و خرج و در ایفاء دین
Ey yoksullara aşiret ve ana baba olan ey onlara geçinmek harcanmak ve borçlarını vermek için ana baba gibi yardım eden!
ای چو بحر از بهر نزدیکان گهر ** داده و تحفه سوی دوران مطر
Ey deniz gibi yakınlarına inci uzaklarına yağmur hediye eden!
پشت ما گرم از تو بود ای آفتاب ** رونق هر قصر و گنج هر خراب
Ey güneş, sırtımız senin hararetinle ısınmıştı. Her köşkün parlaklığı sendendi, her yıkık yerin definesi sendin.
ای در ابرویت ندیده کس گره ** ای چو میکائیل راد و رزقده
Kaşının çatıldığını kimsecikler görmemişti ey Mikâil gibi rızık ve azık veren!
ای دلت پیوسته با دریای غیب ** ای به قاف مکرمت عنقای غیب 3270