-
گوید ای رب شکر تو کردم به جان ** چون ز تو بود اصل آن روزی و نان 3260
- Kul der ki: Yarabbi sana can ve gönülden şükrettim. Çünkü o rızık ve ekmek, asıl bakımından sendendi.
-
گویدش حق نه نکردی شکر من ** چون نکردی شکر آن اکرامفن
- Tanrı der ki: hayır, sana ihsan edene şükretmediğin için bana da şükretmedin.
-
بر کریمی کردهای ظلم و ستم ** نه ز دست او رسیدت نعمتم
- Bir kerem sahibine zulmettin, sitemde bulundun. Halbuki onun yüzünden benim nimetlerime nail olmadın mı?
-
چون به گور آن ولینعمت رسید ** گشت گریان زار و آمد در نشید
- Hâsılı o garip de velinimetinin mezarına gelince ağlayıp inlemeye koyuldu.
-
گفت ای پشت و پناه هر نبیل ** مرتجی و غوث ابناء السبیل
- Dedi ki: ey her yoksulun dayandığı güvendiği zat. Ey himmeti umulan ey yolda kalanların imdadına erişen!
-
ای غم ارزاق ما بر خاطرت ** ای چو رزق عام احسان و برت 3265
- Ey rızıklarımız için gam yiyen bizi hatırlayan ey ihsanı, lûtfu, Tanrı rızkı gibi umumi olan!
-
ای فقیران را عشیره و والدین ** در خراج و خرج و در ایفاء دین
- Ey yoksullara aşiret ve ana baba olan ey onlara geçinmek harcanmak ve borçlarını vermek için ana baba gibi yardım eden!
-
ای چو بحر از بهر نزدیکان گهر ** داده و تحفه سوی دوران مطر
- Ey deniz gibi yakınlarına inci uzaklarına yağmur hediye eden!
-
پشت ما گرم از تو بود ای آفتاب ** رونق هر قصر و گنج هر خراب
- Ey güneş, sırtımız senin hararetinle ısınmıştı. Her köşkün parlaklığı sendendi, her yıkık yerin definesi sendin.
-
ای در ابرویت ندیده کس گره ** ای چو میکائیل راد و رزقده
- Kaşının çatıldığını kimsecikler görmemişti ey Mikâil gibi rızık ve azık veren!
-
ای دلت پیوسته با دریای غیب ** ای به قاف مکرمت عنقای غیب 3270
- 3270.Ey gönlü gayb deniziyle birleşmiş, ey ihsanı Kaf dağında gayp Anka’sı kesilmiş zat!
-
یاد ناورده که از مالم چه رفت ** سقف قصد همتت هرگز نکفت
- İhsan ederken malımdan ne gitti acaba diye aklına bir şeycikler gelmezdi. Himmetinin yüce tavanı bir kere olsun yarılmadı senin.
-
ای من و صد همچو من در ماه و سال ** مر ترا چون نسل تو گشته عیال
- Her ay her yıl ben de benim gibi yüzlerce kişi de senin soyun sopun olmuştu âdeta.
-
نقد ما و جنس ما و رخت ما ** نام ما و فخر ما و بخت ما
- Paramız, soyumuz, varımız, yoğumuz… Adımız, sanımız, bahtımız, devletimiz sendin.
-
تو نمردی ناز و بخت ما بمرد ** عیش ما و رزق مستوفی بمرد
- Sen ölmedin, bizim nazımız, bizim devletimiz, bizim gemimiz, bizim verilegelen rızkımız öldü.
-
واحد کالالف در رزم و کرم ** صد چو حاتم گاه ایثار نعم 3275
- Sen mecliste de ihsan ve keremde de bir kişiydin ama bine bedeldin. İhsan esnasında yüzlerce Hatem’din âdeta.
-
حاتم ار مرده به مرده میدهد ** گردگانهای شمرده میدهد
- Hatem, cansız şeyi ölü gönüllü adama verir, sayılı birkaç ceviz ihsan ederdi.
-
تو حیاتی میدهی در هر نفس ** کز نفیسی مینگنجد در نفس
- Sense her solukta öyle bir hayat bağışlamadasın ki onun güzelliğini anlatmaya ömür yetmez.
-
تو حیاتی میدهی بس پایدار ** نقد زر بیکساد و بیشمار
- Sen, ebedî bir haya,t tükenmez ve sayılmaz altınlar bağışlarsın.
-
وارثی نا بوده یک خوی ترا ** ای فلک سجده کنان کوی ترا
- Ey gökyüzünün, civarına secde ettiği zat ! Bir huyuna bile mirasçı yok senin.
-
خلق را از گرگ غم لطفت شبان ** چون کلیم الله شبان مهربان 3280
- Lûtfun halka çobanlık etmede gam kurtundan korumada… Tanrı Kelim’i gibi, merhametli bir çoban hem de.
-
گوسفندی از کلیم الله گریخت ** پای موسی آبله شد نعل ریخت
- Tanrı Kelim’i çobanlık ederken sürüden bir koyun kaçmıştı. Musa peşine düştü koşmaya başladı çarıklarını çıkardı ayaklarının altı şişti kabardı.
-
در پی او تا به شب در جست و جو ** وان رمه غایب شده از چشم او
- Akşama kadar onu aradı. Koyun da gözünden kayboldu.
-
گوسفند از ماندگی شد سست و ماند ** پس کلیم الله گرد از وی فشاند
- Fakat nihayet koyun yorulup kaldı, Tanrı Kelim’i de onu yakaladı.
-
کف همیمالید بر پشت و سرش ** مینواخت از مهر همچون مادرش
- Merhametle arkasını, başını okşamaya anası gibi onu sevmeye koyuldu.