-
یاد ناورده که از مالم چه رفت ** سقف قصد همتت هرگز نکفت
- İhsan ederken malımdan ne gitti acaba diye aklına bir şeycikler gelmezdi. Himmetinin yüce tavanı bir kere olsun yarılmadı senin.
-
ای من و صد همچو من در ماه و سال ** مر ترا چون نسل تو گشته عیال
- Her ay her yıl ben de benim gibi yüzlerce kişi de senin soyun sopun olmuştu âdeta.
-
نقد ما و جنس ما و رخت ما ** نام ما و فخر ما و بخت ما
- Paramız, soyumuz, varımız, yoğumuz… Adımız, sanımız, bahtımız, devletimiz sendin.
-
تو نمردی ناز و بخت ما بمرد ** عیش ما و رزق مستوفی بمرد
- Sen ölmedin, bizim nazımız, bizim devletimiz, bizim gemimiz, bizim verilegelen rızkımız öldü.
-
واحد کالالف در رزم و کرم ** صد چو حاتم گاه ایثار نعم 3275
- Sen mecliste de ihsan ve keremde de bir kişiydin ama bine bedeldin. İhsan esnasında yüzlerce Hatem’din âdeta.
-
حاتم ار مرده به مرده میدهد ** گردگانهای شمرده میدهد
- Hatem, cansız şeyi ölü gönüllü adama verir, sayılı birkaç ceviz ihsan ederdi.
-
تو حیاتی میدهی در هر نفس ** کز نفیسی مینگنجد در نفس
- Sense her solukta öyle bir hayat bağışlamadasın ki onun güzelliğini anlatmaya ömür yetmez.
-
تو حیاتی میدهی بس پایدار ** نقد زر بیکساد و بیشمار
- Sen, ebedî bir haya,t tükenmez ve sayılmaz altınlar bağışlarsın.
-
وارثی نا بوده یک خوی ترا ** ای فلک سجده کنان کوی ترا
- Ey gökyüzünün, civarına secde ettiği zat ! Bir huyuna bile mirasçı yok senin.
-
خلق را از گرگ غم لطفت شبان ** چون کلیم الله شبان مهربان 3280
- Lûtfun halka çobanlık etmede gam kurtundan korumada… Tanrı Kelim’i gibi, merhametli bir çoban hem de.
-
گوسفندی از کلیم الله گریخت ** پای موسی آبله شد نعل ریخت
- Tanrı Kelim’i çobanlık ederken sürüden bir koyun kaçmıştı. Musa peşine düştü koşmaya başladı çarıklarını çıkardı ayaklarının altı şişti kabardı.
-
در پی او تا به شب در جست و جو ** وان رمه غایب شده از چشم او
- Akşama kadar onu aradı. Koyun da gözünden kayboldu.
-
گوسفند از ماندگی شد سست و ماند ** پس کلیم الله گرد از وی فشاند
- Fakat nihayet koyun yorulup kaldı, Tanrı Kelim’i de onu yakaladı.
-
کف همیمالید بر پشت و سرش ** مینواخت از مهر همچون مادرش
- Merhametle arkasını, başını okşamaya anası gibi onu sevmeye koyuldu.
-
نیم ذره طیرگی و خشم نی ** غیر مهر و رحم و آب چشم نی 3285
- Bir parçacık bile öfkelenmedi, kızmadı. Yalnız sevdi, acıdı, gözünden yaşlar döküldü.
-
گفت گیرم بر منت رحمی نبود ** طبع تو بر خود چرا استم نمود
- Dedi ki: Tutalım bana acımadın kendi kendine neden zulmettin?
-
با ملایک گفت یزدان آن زمان ** که نبوت را نمیزیبد فلان
- Tanrı, o anda meleklere dedi ki. Peygamberliğe Musa yaraşır.
-
مصطفی فرمود خود که هر نبی ** کرد چوپانیش برنا یا صبی
- Mustafa buyurmuştur ki: Her peygamber, gençliğinde yahut çocukluğunda mutlaka çobanlık etmiştir.
-
بیشبانی کردن و آن امتحان ** حق ندادش پیشوایی جهان
- Çobanlık etmeden o sınavı geçirmeden Tanrı, ona âlem başbuğluğunu vermez.
-
گفت سایل هم تو نیز ای پهلوان ** گفت من هم بودهام دهری شبان 3290
- Birisi sen de ettin mi? Diye sordu. Dedi ki: Ben de bir müddet çobanlık ettim.
-
تا شود پیدا وقار و صبرشان ** کردشان پیش از نبوت حق شبان
- Vekarları, sabırları meydana çıksın diye Tanrı onları peygamber yapmadan çoban yapmıştır.
-
هر امیری کو شبانی بشر ** آنچنان آرد که باشد متمر
- Her buyruk sahibinin de insanlara çobanlık ederken Tanrı buyruğunu gözetmesi gerektir.
-
حلم موسیوار اندر رعی خود ** او به جا آرد به تدبیر و خرد
- Kendisi sürüsünü güderken Musa gibi halîm olması, akıl ve tedbirle bu işi görmesi lâzımdır.
-
لاجرم حقش دهد چوپانیی ** بر فراز چرخ مه روحانیی
- Böyle, harekette bulunursa Tanrı ona ayın üstünde, yücelikler âleminde bir ruhani çobanlık verir.
-
آنچنان که انبیا را زین رعا ** بر کشید و داد رعی اصفیا 3295
- Nitekim peygamberleri de bu çobanlıktan kurtarmış, onlara temiz kulların çobanlığını vermiştir.