-
بارها میشد به سوی کوه فرد ** شاه با صد لابه او را دفع کرد
- Kaç kere vezirliği bırakıp ibadet için yalnızca dağlara yönelmişti de padişah yüzlerce niyazlarda bulunarak onu önlemişti.
-
هر دم ار صد جرم را شافع شدی ** چشم سلطان را ازو شرم آمدی 3375
- Her an yüzlerce suça şefaat etse padişah ondan utanır şefaatini kabul ederdi.
-
رفت او پیش عماد الملک راد ** سر برهنه کرد و بر خاک اوفتاد
- O bey adalet ve insaf sahibi imadülmülk’ ün yanına baş açık bir halde koştu, başına topraklar serpiyordu.
-
که حرم با هر چه دارم گو بگیر ** تا بگیرد حاصلم را هر مغیر
- Dedi ki : Haremde neyim var neyim yoksa hepsini alsın yağmacılara buyursun, varımı yoğumu yağma ettirsin.
-
این یکی اسپست جانم رهن اوست ** گر برد مردم یقین ای خیردوست
- Fakat şu bir tek at yok mu o benim canımdır. Ey beni seven hayrımı isteyen! İyice bil ki onu alırsa öldüm ben.
-
گر برد این اسپ را از دست من ** من یقین دانم نخواهم زیستن
- Bu atı elimden alırsa muhakkak biliyorum ki yaşayamam artık.
-
چون خدا پیوستگیی داده است ** بر سرم مال ای مسیحا زود دست 3380
- Tanrı sana bu yakınlığı ihsan etmiş ey Mesih hemen elinle başımı okşa.
-
از زن و زر و عقارم صبر هست ** این تکلف نیست نی تزویریست
- Kadına da sabrederim, altınım akarım gitse de aldırmam. Bu ne uydurma laf, ne de hile.
-
اندرین گر مینداری باورم ** امتحان کن امتحان گفت و قدم
- Eğer inanmazsan bu hararetimi yalan sanırsan hazırım, sına; sözü doğru mu yalan mı anla!
-
آن عمادالملک گریان چشممال ** پیش سلطان در دوید آشفتهحال
- İmadülmülk bu hali gördü gözleri yaşardı, ağladı. Gözlerini silerek perişan bir halde padişahın tapısına koştu.
-
لب ببست و پیش سلطان ایستاد ** راز گویان با خدا رب العباد
- Padişahın huzurunda durdu. Ağzını yumdu, fakat içinden kulların Tanrısına gizlice yalvarıyordu.
-
ایستاده راز سلطان میشنید ** واندرون اندیشهاش این میتنید 3385
- Ayakta duruyor fakat sultanının içinden geçirdiği şeyleri duyuyordu. Gönlünden şunları düşünmekte Tanrıya şöyle niyaz etmekteydi:
-
کای خداگر آن جوان کژ رفت راه ** که نشاید ساختن جز تو پناه
- Yarabbi, o genç, eğri yola gittiyse affet. Senden başkasına sığınmak doğru değil.
-
تو از آن خود بکن از وی مگیر ** گرچه او خواهد خلاص از هر اسیر
- Fakat sen onun yaptığını bakma, sana layık olanı yap. O tutsak olan kullardan halas olmasını beklemede, fakat sen halas et onu.
-
زانک محتاجند این خلقان همه ** از گدایی گیر تا سلطان همه
- Çünkü bu halkın hepsi de muhtaçtır yoksulundan tut da padişahına kadar hepsi.
-
با حضور آفتاب با کمال ** رهنمایی جستن از شمع و ذبال
- Yüceliklere sahip dururken bir mumdan, bir mum yalımından yol bulmayı ummak..
-
با حضور آفتاب خوشمساغ ** روشنایی جستن از شمع و چراغ 3390
- Güzelim parlak güneş meydandayken mumla kandilden ayrılmak istemek!
-
بیگمان ترک ادب باشد ز ما ** کفر نعمت باشد و فعل هوا
- Fakat şüphe yok ki bizim şanımız, edebi terk etme, nimete karşı küfranda bulunma, heva ve hevesinize uymadır.
-
لیک اغلب هوشها در افتکار ** همچو خفاشند ظلمت دوستدار
- Akıllıların çoğu düşünceye daldığı zaman yarasa gibi karanlığı sever.
-
در شب ار خفاش کرمی میخورد ** کرم را خورشید جان میپرورد
- Geceleyin yarasa, bir kurtcağız yese, o kurtu bile can güneşi beslemiş, yetiştirmiştir.
-
در شب ار خفاش از کرمیست مست ** کرم از خورشید جنبنده شدست
- Yarasa geceleyin o kurtu yiyip sarhoş olduysa, kurt, yine güneş yüzünden canlanmıştır.
-
آفتابی که ضیا زو میزهد ** دشمن خود را نواله میدهد 3395
- Işığı, aydınlığı meydana getiren güneş, düşmanını bile doyurmadadır.
-
لیک شهبازی که او خفاش نیست ** چشم بازش راستبین و روشنیست
- Fakat yarasa olmayan iri doğan kuşunun açık gözü doğru yolu görür, aydındır.
-
گر به شب جوید چو خفاش او نمو ** در ادب خورشید مالد گوش او
- O da yarasa gibi geceleyin gelişmek istese o vakit güneş, edebe sokmak için kulağını çeker.
-
گویدش گیرم که آن خفاش لد ** علتی دارد ترا باری چه شد
- Der ki. Tutalım o inatçı yarasanın bir illeti var, ya sana ne oldu?