-
خواستم تا آن به دست خود دهم ** در فلان دفتر نوشتست این قسم
- Onu kendi elimle vermeyi isterdim. Filân deftere de bunu yazmışımdır.
-
خود اجل مهلت ندادم تا که من ** خفیه بسپارم بدو در عدن
- Fakat ecel mühlet vermedi ki ona Aden incilerini gizlice vereyim.
-
لعل و یاقوتست بهر وام او ** در خنوری و نبشته نام او 3540
- O lâal ve yakutları, bir şeye sardım. Onlar, o garibin borcu için sakladığım şeylerdir, üstünde de onun adı yazılıdır.
-
در فلان طاقیش مدفون کردهام ** من غم آن یار پیشین خوردهام
- Filân kemerin altına gömdüm. O dostun gamını, önceden yedim ben.
-
قیمت آن را نداند جز ملوک ** فاجتهد بالبیع ان لا یخدعوک
- Onların değerini Padişahlardan başka kimsecikler bilmez.Satarken dikkat et, aldatmasınlar seni.
-
در بیوع آن کن تو از خوف غرار ** که رسول آموخت سه روز اختیار
- Aldanmadan korkuyorsan bir şeyi alırken Peygamberin öğrettiği gibi üç günlüğüne muhayyer olarak al.
-
از کساد آن مترس و در میفت ** که رواج آن نخواهد هیچ خفت
- Onların kesada düşeceğinden, değerlerinin düşkün olacağından korkma. Onun revacı hiç geçmez.
-
وارثانم را سلام من بگو ** وین وصیت را بگو هم مو به مو 3545
- Mirasçılarıma da selâm söyle benden. Bu vasiyeti de kıldan kıla onlara anlat.
-
تا ز بسیاری آن زر نشکهند ** بیگرانی پیش آن مهمان نهند
- O altınların çokluğuna kapılmasınlar.Hepsini o konuğun önüne yığsınlar.
-
ور بگوید او نخواهم این فره ** گو بگیر و هر که را خواهی بده
- Bu kadarını istemem derse al, dilediğine ver desinler.
-
زانچ دادم باز نستانم نقیر ** سوی پستان باز ناید هیچ شیر
- Ben verdiğimden bir habbe bile geri almam. Memeden çıkan süt, bir daha gerisin geriye memeye girmez.
-
گشته باشد همچو سگ قی را اکول ** مسترد نحله بر قول رسول
- Verdiğini geri alan, Peygamberin sözüne göre köpek gibi kusmuğunu yemiş olur.
-
ور ببندد در نباید آن زرش ** تا بریزند آن عطا را بر درش 3550
- Bana lâzım değil diye kapısını örter, o altını kabul etmezse altınları götürüp onun kapısına döksünler.
-
هر که آنجا بگذرد زر میبرد ** نیست هدیهی مخلصان را مسترد
- Kim oraya uğrarsa o altınları alsın, götürsün. İhlâs sahibi kimseler hediye ettikleri şeyi geri almazlar.
-
بهر او بنهادهام آن از دو سال ** کردهام من نذرها با ذوالجلال
- Ben o parayı o mücevherleri iki yıl önce onun için koydum, ululuk ıssı Tanrı’ya böyle nezirde bulundum.
-
ور روا دارند چیزی زان ستد ** بیست چندان خو زیانشان اوفتد
- Mirasçılarım ondan bir şey almak isterler. Bunu caiz görürlerse aldıklarının yirmi misli ziyana girerler.
-
گر روانم را پژولانند زود ** صد در محنت بریشان بر گشود
- Gönlümü incitmeden çekinmezlerse onlara yüzlerce mihnet kapısı açıktır.
-
از خدا اومید دارم من لبق ** که رساند حق را در مستحق 3555
- Tanrı’dan tatlı dillerle dilerim ve umarım ki hakkı, müstahak olana ulaştırır.
-
دو قضیهی دیگر او را شرح داد ** لب به ذکر آن نخواهم بر گشاد
- Bu sözlerden sonra Kethüdaya iki şey daha anlattı ki onları anlatmak için ağzımı açmayacağım.
-
تا بماند دو قضیه سر و راز ** هم نگردد مثنوی چندین دراز
- Hem o iki şey sır olarak kalsın, hem de Mesnevi o kadar uzamasın artık.
-
برجهید از خواب انگشتکزنان ** گه غزلگویان و گه نوحهکنان
- Kethüda sıçrayıp ellerini çırparak uyandı. Gâh gazel okumaktaydı, gâh bağırıp ağlamakta.
-
گفت مهمان در چه سوداهاستی ** پایمردا مست و خوش بر خاستی
- Konuk, ne sevdalardasın dedi. Ey kethuda, sarhoş ve güzel bir halde kalktın.
-
تا چه دیدی خواب دوش ای بوالعلا ** که نمیگنجی تو در شهر و فلا 3560
- Gece rüyada ne gördün ey ulu er? Ne gördün de böyle şehre de sığamıyorsun, ovaya da.
-
خواب دیده پیل تو هندوستان ** که رمیدستی ز حلقهی دوستان
- Filin rüyada Hindistan’ı mı gördü de böyle dostların halkasından kaçtın?
-
گفت سوداناک خوابی دیدهام ** در دل خود آفتابی دیدهام
- Kethuda, güzel bir rüya gördüm dedi. Gönlüme doğmuş bir güneş gördüm.