-
ناگهانی خود عسس او را گرفت ** مشت و چوبش زد ز صفرا تا شکفت 4255
- Ansızın o adamı sokakta bekçi yakaladı. Dayanamadı, bir hayli yumrukladı, sopayla dövdü.
-
اتفاقا اندر آن شبهای تار ** دیده بد مردم ز شبدزدان ضرار
- O karanlık gecelerde halk, hırsızlardan çok zarar görmüştü.
-
بود شبهای مخوف و منتحس ** پس به جد میجست دزدان را عسس
- Bekçi, o korkunç ve menhus gecelerde hırsızları iyiden iyiye araştırmadaydı.
-
تا خلیفه گفت که ببرید دست ** هر که شب گردد وگر خویش منست
- Halife, geceleyin kimi sokaklarda dolaşıyor görürseniz benim adamlarından, akrabalarımdan bile olsa yakalayıp elini kesin demişti.
-
بر عسس کرده ملک تهدید و بیم ** که چرا باشید بر دزدان رحیم
- Padişah, bekçiyi iyice tehdit etmiş, neden demişti, hırsızlara böyle merhamet etmektesiniz?
-
عشوهشان را از چه رو باور کنید ** یا چرا زیشان قبول زر کنید 4260
- Neden onların yalanlarına kanıyorsunuz, yahut neden onlardan rüşvet alıyorsunuz?
-
رحم بر دزدان و هر منحوسدست ** بر ضعیفان ضربت و بیرحمیست
- Hırsızlara ve her menhus adama acımak, zayıfları vurmak ve onlara merhamet etmektir.
-
هین ز رنج خاص مسکل ز انتقام ** رنج او کم بین ببین تو رنج عام
- Kendine gel de bu sıkıntı yüzünden öc almadan vazgeçme. O sıkıntıya, o eziyete pek bakma da umumi sıkıntıyı, umumi eziyeti gör.
-
اصبع ملدوغ بر در دفع شر ** در تعدی و هلاک تن نگر
- Şerri defetmek için ısırılan parmağı kes at. Bedeninin helak olacağına, zulme uğrayacağına bak.
-
اتفاقا اندر آن ایام دزد ** گشته بود انبوه پخته و خام دزد
- Tesadüf bu ya; o günlerde hırsızlar pek çoğalmıştı. Pişkin, ham bir çok hırsız belirmişti.
-
در چنین وقتش بدید و سخت زد ** چوبها و زخمهای بیعدد 4265
- İşte bekçi, o adamı böyle bir zamanda yakalamış sayısız kötek atmış, sopayla iyice dövmüştü.
-
نعره و فریاد زان درویش خاست ** که مزن تا من بگویم حال راست
- O yoksul dövme doğruyu söyleyeceğim diye bar bar bağırmaya başlamıştı.
-
گفت اینک دادمت مهلت بگو ** تا به شب چون آمدی بیرون به کو
- Bekçi dedi ki: Peki mühlet verdim, söyle. Neden geceleyin sokağa çıktın?
-
تو نهای زینجا غریب و منکری ** راستی گو تا بچه مکر اندری
- Sen buralı değilsin, yabancısın, belli. Doğru söyle, ne hileye çattın bakalım?
-
اهل دیوان بر عسس طعنه زدند ** که چرا دزدان کنون انبه شدند
- Divan ehli, bekçiyi kınamışlar, neden hırsızlar bu zaman çoğaldılar?
-
انبهی از تست و از امثال تست ** وا نما یاران زشتت را نخست 4270
- Bu çokluk senin ve senin gibilerin yüzünden. Önce çirkin ve pis arkadaşlarını göster.
-
ورنه کین جمله را از تو کشم ** تا شود آمن زر هر محتشم
- Yoksa hepsinin öcünü senden alırız. Bu suretle her mal sahibinin altını da emin olsun demişlerdi.
-
گفت او از بعد سوگندان پر ** که نیم من خانهسوز و کیسهبر
- Adam ağız dolusu yeminlerden sonra ben ne ev yakan birisiyim, ne yankesici.
-
من نه مرد دزدی و بیدادیم ** من غریب مصرم و بغدادیم
- Ben ne hırsızım, ne zalim. Ben Mısır’da garip bir Bağdatlıyım dedi.
-
بیان این خبر کی الکذب ریبة والصدق طمانینة
- ”Yalan insana şüphe verir, doğruysa inanç” hadisi
-
قصهی آن خواب و گنج زر بگفت ** پس ز صدق او دل آن کس شکفت
- Rüyasını, rüyada hatifin kendisine bir define haber verdiğini söyledi. Bekçinin gönlü rahatlaştı, adamın doğru söylediğini anladı.
-
بوی صدقش آمد از سوگند او ** سوز او پیدا شد و اسپند او 4275
- Yemininden doğruluk kokusu gelmekteydi. Sözünden, içinin çörekotu gibi yandığı anlaşılıyordu.
-
دل بیارامد به گفتار صواب ** آنچنان که تشنه آرامد به آب
- Gönül doğru sözden huzur ve sükun bulur, susuzun suyla hararetini teskin etmesi gibi.
-
جز دل محجوب کو را علتیست ** از نبیش تا غبی تمییز نیست
- Ancak bir illete tutulmuş olan mahcup gönül, doğruyu anlamaz. O, peygamberlerle ahmak bir adamı bile ayırdedemez.
-
ورنه آن پیغام کز موضع بود ** بر زند بر مه شکافیده شود
- Yoksa mahallinden kopup gelen o haber, aya bile gelse onu ikiye böler.
-
مه شکافد وان دل محجوب نی ** زانک مردودست او محبوب نی
- Ay ikiye bölünür de o hicap altında kalmış gönül bölünmez. Çünkü o, sevgili değildir, onu Tanrı reddetmiştir.