- 
		    گفت او از بعد سوگندان پر  ** که نیم من خانهسوز و کیسهبر 
- Adam ağız dolusu yeminlerden sonra ben ne ev yakan birisiyim, ne yankesici.
- 
		    من نه مرد دزدی و بیدادیم  ** من غریب مصرم و بغدادیم 
- Ben ne hırsızım, ne zalim. Ben Mısır’da garip bir Bağdatlıyım dedi.
- 
		  بیان این خبر کی الکذب ریبة والصدق طمانینة 
- ”Yalan insana şüphe verir, doğruysa inanç” hadisi
- 
		    قصهی آن خواب و گنج زر بگفت  ** پس ز صدق او دل آن کس شکفت 
- Rüyasını, rüyada hatifin kendisine bir define haber verdiğini söyledi. Bekçinin gönlü rahatlaştı, adamın doğru söylediğini anladı.
- 
		   بوی صدقش آمد از سوگند او  ** سوز او پیدا شد و اسپند او    4275
- Yemininden doğruluk kokusu gelmekteydi. Sözünden, içinin çörekotu gibi yandığı anlaşılıyordu.
- 
		    دل بیارامد به گفتار صواب  ** آنچنان که تشنه آرامد به آب 
- Gönül doğru sözden huzur ve sükun bulur, susuzun suyla hararetini teskin etmesi gibi.
- 
		    جز دل محجوب کو را علتیست  ** از نبیش تا غبی تمییز نیست 
- Ancak bir illete tutulmuş olan mahcup gönül, doğruyu anlamaz. O, peygamberlerle ahmak bir adamı bile ayırdedemez.
- 
		    ورنه آن پیغام کز موضع بود  ** بر زند بر مه شکافیده شود 
- Yoksa mahallinden kopup gelen o haber, aya bile gelse onu ikiye böler.
- 
		    مه شکافد وان دل محجوب نی  ** زانک مردودست او محبوب نی 
- Ay ikiye bölünür de o hicap altında kalmış gönül bölünmez. Çünkü o, sevgili değildir, onu Tanrı reddetmiştir.
- 
		   چشمه شد چشم عسس ز اشک مبل  ** نی ز گفت خشک بل از بوی دل    4280
- Bekçinin gözleri yaşardı, bir kaynak oldu adeta. Fakat kuru sözden değil, gönül korkusundan.
- 
		    یک سخن از دوزخ آید سوی لب  ** یک سخن از شهر جان در کوی لب 
- Bir söz cehennemden kopar, adamın dudağına kadar gelir. Bir söz de can şehrinden kopar, dudağa gelir.
- 
		    بحر جانافزا و بحر پر حرج  ** در میان هر دو بحر این لب مرج 
- Bu dudak, cana canlar katan denizle, eziyetler, zahmetler denizi arasında bir berzahtır.
- 
		    چون یپنلو در میان شهرها  ** از نواحی آید آنجا بهرها 
- Şehirlerdeki köylü pazarına benzer adeta. Etraftan alışveriş için hep oraya gelirler.
- 
		    کالهی معیوب قلب کیسهبر  ** کالهی پر سود مستشرف چو در 
- Kusurlu kumaşla, adamın kesesini berbadeden kalp akça ve inci gibi değerli ve pahalı kumaş, hep oradadır.
- 
		   زین یپنلو هر که بازرگانترست  ** بر سره و بر قلبها دیدهورست    4285
- Bu köylü pazarından kim, daha ziyade ticaretten anlar, geçer akçayla kalp akçayı görür, tanırsa kar eder.
- 
		    شد یپنلو مر ورا دار الرباح  ** وآن گر را از عمی دار الجناح 
- Köylü pazarı, bu çeşit adama kar yeri olur. Başkasına da körlüğü yüzünden suç ve zarar yeridir.
- 
		    هر یکی ز اجزای عالم یک به یک  ** بر غبی بندست و بر استاد فک 
- Alem cüzülerinden her biri, teker teker aptala düğümdür, ustaya düğüm açmak.
- 
		    بر یکی قندست و بر دیگر چو زهر  ** بر یکی لطفست و بر دیگر چو قهر 
- Birine şekerdir, öbürüne zehir. Birine lütuftur, öbürüne kahır.
- 
		    هر جمادی با نبی افسانهگو  ** کعبه با حاجی گواه و نطقخو 
- Her cansız şey, peygambere hikayeler söyler. Kabe, hacıya tanıklık eder, söz söyler.
- 
		   بر مصلی مسجد آمد هم گواه  ** کو همیآمد به من از دور راه    4290
- Mescit de namaz kılana tanıklık verir, ta uzak yollardan bana gelirdi der.
- 
		    با خلیل آتش گل و ریحان و ورد  ** باز بر نمرودیان مرگست و درد 
- Ateş, Halil’e gül ve reyhan kesilir, Nemrud ’a uyanlaraysa ölümdür derttir.
- 
		    بارها گفتیم این را ای حسن  ** مینگردم از بیانش سیر من 
- A güzelim, bunu defalarca söyledim, fakat söylemeye doyamıyorum ki.
- 
		    بارها خوردی تو نان دفع ذبول  ** این همان نانست چون نبوی ملول 
- Solup sararmamak için defalarca ekmek yedin; işte bu hep ekmek… Nasıl olur da usanmazsın?
- 
		    در تو جوعی میرسد تو ز اعتلال  ** که همیسوزد ازو تخمه و ملال 
- Mizacındaki itidal yüzünden yine acıkırsın. Bu açlıkla da senin hazımsızlığın yanar gider.
- 
		   هرکه را درد مجاعت نقد شد  ** نو شدن با جزو جزوش عقد شد    4295
- Kimde açlık derdi varsa bedeninin her cüzü, diğer cüzüyle bağdaşır yenileşir.
- 
		    لذت از جوعست نه از نقل نو  ** با مجاعت از شکر به نان جو 
- Lezzet açlıktan gelir, yeni bir yemekten değil. Açlıkla yenen arpa ekmeği, şekerden lezzetlidir.