-
رو به خاک آریم کز وی رستهایم ** دل چرا در بیوفایان بستهایم
- Yüzümüzü toprağa tutalım, ondan bittik, geliştik. Neden gönlümüzü vefasızlara verelim?
-
جد و خویشانمان قدیمی چار طبع ** ما به خویشی عاریت بستیم طمع
- Bizim atalarımız akrabalarımız, eskiden beri dört tabiattır. Öyle olduğu halde biz, eğreti akrabalara tamah ettik.
-
سالها همصحبتی و همدمی ** با عناصر داشت جسم آدمی
- Yıllardır insanın cismi, unsurlarla görüşmede, konuşmada.
-
روح او خود از نفوس و از عقول ** روح اصول خویش را کرده نکول 450
- Ruhu da, nefislerle akıllardan ama ruh, kendi asıllarını unutmuş.
-
از عقول و از نفوس پر صفا ** نامه میآید به جان کای بیوفا
- O tertemiz nefislerle akıllardan, cana her an ey vefasız diye mektup gelmede.
-
یارکان پنج روزه یافتی ** رو ز یاران کهن بر تافتی
- Beş günlük dostları buldun da eski dostlardan yüz çevirdin.
-
کودکان گرچه که در بازی خوشند ** شب کشانشان سوی خانه میکشند
- Çocuklar oyundan hoşlanırlar ama, geceleyin onları çeke çeke evlerine götürürler.
-
شد برهنه وقت بازی طفل خرد ** دزد از ناگه قبا و کفش برد
- Küçük çocuk oyuna başlarken soyunur, hırkasını külâhını, ayakkabısını çıkarır atar. Hırsız da gelip ansızın onları kapıverir.
-
آن چنان گرم او به بازی در فتاد ** کان کلاه و پیرهن رفتش ز یاد 455
- Çocuk, oyuna öyle bir dalar ki külâhı, gömleği aklına bile gelmez.
-
شد شب و بازی او شد بیمدد ** رو ندارد کو سوی خانه رود
- Gece gelir çatar bir türlü oyunu bırakamaz. Eve bir türlü yüz çeviremez.
-
نی شنیدی انما الدنیا لعب ** باد دادی رخت و گشتی مرتعب
- Duymadın mı, “Dünya ancak bir oyundan ibarettir” denmiştir. Sense oyuna daldın, elbiseni yele verdin, şimdi korkuya düştün.
-
پیش از آنک شب شود جامه بجو ** روز را ضایع مکن در گفت و گو
- Gece gelmeden elbiseni ara, gündüzü dedikoduyla zayi etme.
-
من به صحرا خلوتی بگزیدهام ** خلق را من دزد جامه دیدهام
- Hâsılı ben de ovada kendime halvet bir yer seçtim, halkı elbise hırsızı gördüm.
-
نیم عمر از آرزوی دلستان ** نیم عمر از غصههای دشمنان 460
- Ömrün yarısı, sevgili isteğiyle geçti, yarısı düşmanların derdiyle.
-
جبه را برد آن کله را این ببرد ** غرق بازی گشته ما چون طفل خرد
- O, cüppeyi aldı götürdü, bu, külâhı. Biz de küçücük çocuklar gibi oyuna daldık;
-
نک شبانگاه اجل نزدیک شد ** خل هذا اللعب به سبک لاتعد
- Derken ecel gecesi yaklaştı. Artık bırak şu oyunu, yeter dönme oyuna gayrı.
-
هین سوار توبه شود در دزد رس ** جامهها از دزد بستان باز پس
- Tövbe atına binde hırsıza yetiş, hırsızdan elbiselerini al, geri dön.
-
مرکب توبه عجاب مرکبست ** بر فلک تازد به یک لحظه ز پست
- Tövbe atı acayip bir attır. Bir anda şu aşağılık âlemden ta göğün üstüne kadar sıçrayıp çıkar.
-
لیک مرکب را نگه میدار از آن ** کو بدزدید آن قبایت را نهان 465
- Fakat atını da hırsızdan gözet ha. Biliyorsun ya, o, gizlice elbiseni de çaldı.
-
تا ندزدد مرکبت را نیز هم ** پاس دار این مرکبت را دم به دم
- Aman şu atımı gözet de hırsız çalmasın.
-
حکایت آن شخص کی دزدان قوج او را بدزدیدند و بر آن قناعت نکرد به حیله جامههاش را هم دزدیدند
- Hırsızlar,birisinin koçunu çaldılar.Onunla kanaat etmediler de elbisesini çaldılar.
-
آن یکی قج داشت از پس میکشید ** دزد قج را برد حبلش را برید
- Birisinin bir koçu vardı. Boynuna bir ip bağlamış, ardından çekip götürüyordu. Bir hırsız geldi, ipini kesip koçu götürdü.
-
چونک آگه شد دوان شد چپ و راست ** تا بیابد کان قج برده کجاست
- Adam haberdar olunca, koçu nereye götürdü diye sağa sola koşmaya başladı.
-
بر سر چاهی بدید آن دزد را ** که فغان میکرد کای واویلتا
- Hırsızın bir kuyu başında eyvahlar olsun diye feryadetmekte olduğunu gördü.
-
گفت نالان از چی ای اوستاد ** گفت همیان زرم در چه فتاد 470
- Dedi ki: Üstat, neden feryat ediyorsun? Hırsız, kuyuya altın torbam düştü.
-
گر توانی در روی بیرون کشی ** خمس بدهم مر ترا با دلخوشی
- Çıkarabilirsen sana gönül hoşluğu ile beşte birini veririm.