-
زین سبب که علم ضالهی مومنست ** عارف ضالهی خودست و موقنست
- Bilgi, müminin kayıp malıdır. Bu sebeple mümin, kendi yitiğini bilir, anlar.
-
آنک هرگز روز نیکو خود ندید ** او درین ادبار کی خواهد طپید
- Asla iyi gün görmemiş olan, bu devletsizlikten sıkılır, çırpınır mı hiç?
-
یا به طفلی در اسیری اوفتاد ** یا خود از اول ز مادر بنده زاد
- Yahut daha çocukken tutsaklığa düşen, yahut da daha önce anasından kul olarak doğan kişinin canı,
-
ذوق آزادی ندیده جان او ** هست صندوق صور میدان او 4510
- Hürlük zevkini görmemiştir. Onun meydanı, suretler sandığıdır.
-
دایما محبوس عقلش در صور ** از قفس اندر قفس دارد گذر
- Aklı, daima suretlerde mahpustur, kafesten kafese gezer durur.
-
منفذش نه از قفس سوی علا ** در قفسها میرود از جا به جا
- Kafesten yukarılara çıkmaya bir delik yoktur. Yerden yere boyuna kafeslerde gezer.
-
در نبی ان استطعتم فانفذوا ** این سخن با جن و انس آمد ز هو
- Kur'an da "Gücünüz yeterse çıkın bakalım" denmiştir. Bu söz, Tanrı' dan insanlara da hitaptır, cinlere de.
-
گفت منفذ نیست از گردونتان ** جز به سلطان و به وحی آسمان
- Tanrı, "Tanrı kudreti ve gökten gelen vahiy olmadıkça size bu göklerden yücelere çıkacak bir delik yoktur" demiştir.
-
گر ز صندوقی به صندوقی رود ** او سمایی نیست صندوقی بود 4515
- Sandıktan sandığa giden adam, gökyüzüne mensup değildir, sandığa mensuptur.
-
فرجه صندوق نو نو مسکرست ** در نیابد کو به صندوق اندرست
- Sandığın yarığı, yeniden yeniye insana sarhoşluk verir. Fakat sandıkta olan, bunu anlayamaz.
-
گر نشد غره بدین صندوقها ** همچو قاضی جوید اطلاق و رها
- Bu sandıklara kapılmazsa o vakit kadı gibi kurtulmayı aramaya başlar.
-
آنک داند این نشانش آن شناس ** کو نباشد بیفغان و بیهراس
- Bu nişaneyi bilen, sandıkta olduğunu anlar, korkusuz ve feryatsız durmaz.
-
همچو قاضی باشد او در ارتعاد ** کی برآید یک دمی از جانش شاد
- Kadı gibi boyuna titrer, canı, bir an olsun nerden neşelenecek? Hep onu özler.
-
آمدن نایب قاضی میان بازار و خریداری کردن صندوق را از جوحی الی آخره
- Kadı naibinin pazara gelerek Cuha' dan sandığı satın alması
-
نایب آمد گفت صندوقت به چند ** گفت نهصد بیشتر زر میدهند 4520
- Naip gelip bu sandık kaça? dedi. Cuha, dokuz yüz altından fazla veriyorlar.
-
من نمیآیم فروتر از هزار ** گر خریداری گشا کیسه بیار
- Fakat ben binden aşağı veremem. Alacaksan aç bak, paranı ortaya dök dedi.
-
گفت شرمی دار ای کوتهنمد ** قیمت صندوق خود پیدا بود
- Naip, ey hırkası kısa, utan, sandığın değeri meydanda dedi.
-
گفت بیریت شری خود فاسدیست ** بیع ما زیر گلیم این راست نیست
- Cuha, hayır dedi. Görmeden alım satım, şer'î değildir. Malımızı kilim altında satmamız doğru değil.
-
بر گشایم گر نمیارزد مخر ** تا نباشد بر تو حیفی ای پدر
- Açayım, bir bak, gör. Değmezse satın alma. Sana da ziyan olmasın babacığım.
-
گفت ای ستار بر مگشای راز ** سرببسته میخرم با من بساز 4525
- Naip ey sırları örten dedi, sırrı açma. Benimle uyuş. Ben bunu böyle kapalı olarak alacağım.
-
ستر کن تا بر تو ستاری کنند ** تا نبینی آمنی بر کس مخند
- Ört de senin ayıbını da örtsünler. Kendine emin olmadıkça kimseye gülme.
-
بس درین صندوق چون تو ماندهاند ** خوش را اندر بلا بنشاندهاند
- Niceleri bu sandıkta senin gibi kalmış, kendisini belâlara uğratmıştır.
-
آنچ بر تو خواه آن باشد پسند ** بر دگر کس آن کن از رنج و گزند
- Kendine yapılmasını istediğin şeyi âleme yap, ister eziyet olsun, ister zarar.
-
زانک بر مرصاد حق واندر کمین ** میدهد پاداش پیش از یوم دین
- Çünkü Tanrı, gözetleme yerindedir, pusudadır. Kıyamet gününden önce herkesin lâyığını verir.
-
آن عظیم العرش عرش او محیط ** تخت دادش بر همه جانها بسیط 4530
- Onun arşı pek büyüktür, onun arşı her şeyi kaplamıştır. İhsanının tahtı, bütün canlara yayılmıştır.
-
گوشهی عرشش به تو پیوسته است ** هین مجنبان جز بدین و داد دست
- Arşının bir köşesi de sana ulaşmıştır. Kendine gel de elini din ve adaletten, lütuf ve ihsandan başka bir şey için oynatma,